şehirler arası transfer antalya izmir transfer

Antalya izmir transferinde güzergahımız Antalya , Korkuteli , Acıpayam , Denizli , Nazilli , Aydın , Torbalı , İzmir şehirlerinden geçerek en güvenli şekilde olacaktır.
Antalya- izmir arası mesafe : 459 kilometre.
Antalya- izmir arası süre : 7 saat 26 dakika.

Antalya İzmir transfer ile İzmir ve İzmir'in ilçeleri gidebileceğiniz yerler
Aliağa
Balçova
Bayındır
Bayraklı
Bergama
Beydağ
Bornova
Buca
Çeşme
Çiğli
Dikili
Foça
Gaziemir
Güzelbahçe
Karabağlar
Karaburun
Karşıyaka
Kemalpaşa
Kınık
Kiraz
Konak
Menderes
Menemen
Narlıdere
Ödemiş
Seferihisar
Selçuk
Tire
Torbalı
Urla

İzmir’de gezebileceğiniz yerler

1. İzmir Saat Kulesi
Saat kulesinin tarihinden bahsetmemiz gerekirse, 1901 yılında 2. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. yılı nedeniyle İzmirliler tarafından padişaha özel olarak yaptırılmıştır. Kulenin boyu; yirmi beş yıla ithafen 25 metre olup, 4 tarafında da çeşmeler bulunmaktadır. Kuledeki saat ise Alman İmparatoru II. Wilhem tarafından hediye edilmiştir.

İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin logosunda da bulunan saat kulesi, İzmir için simgeleşmiş bir yapıdır. İzmir'in merkez ilçelerinden biri olan Konak'ta yer alıyor. Oldukça merkezi bir yerde olması nedeniyle saat kulesine ulaşım çok kolaydır. Buraya yolunuzun düşmemesi imkansız gibi bir şey olduğundan İzmir'in simgesi Saat Kulesi'nde bir fotoğraf çektirmeden olmaz.

2. Konak Pier
Konak tarafına yolunuzun düşmeme ihtimali neredeyse imkansız. Ne demiştik? İzmir'in kalbi Konak ve çevresinde atar. Konak tarafına gittiğinizde Konak Pier, uğramanız gereken yerlerden biridir. Yapı, Fransız mimar Gustave Eiffel tarafından, 1890 yılında inşa edilmiştir. Yapının inşası bittikten sonra, burası ilk gümrük binası olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise bina artık alışveriş merkezi olarak kullanılmaktadır.

Konak Pier'e girdiğinizde sizi ilk olarak eşsiz taş duvarları karşılayacak. İzmir'de yaşayıp, buraya yolu düşmeyen çok az insan olduğunu söyleyebiliriz. Yolunuz düşerse İzmir'de görmeniz gereken yerlerden biridir.

3. İzmir'in en eşsiz sokağı; Dario Moreno
Sıra tatlı mı tatlı Dario Moreno Sokağına geldi. Sokağın adı İzmirli sanatçı Dario Moreno'dan geliyor. Bu sokağa gittiğinizde Rumlara ait sıralı evleri göreceksiniz. Eskiden Asansör Sokağı olarak bilinen bu yer adından da tahmin edileceği üzere İzmir Tarihi Asansör'ün yakınında bir lokasyonda yer alıyor. Sokağın ihtişamı içinde büyülü yoldan ilerledikçe, sizi o güzelim İzmir manzarasını izleyebileceğiniz Tarihi Asansör karşılayacak.

4. İzmir Tarihi Asansör
İzmir gezilecek yerler listesinde Tarihi Asansörden bahsetmemek söz konusu olamaz. 1907 yılında bir iş adamı tarafından yaptırılan kulenin yapılış amacı, iki caddeyi birbirine bağlamak içindi. Günümüzde ise özellikle sevgililerin uğrak noktası olarak, romantik bir yer haline dönüştü. Muhteşem manzarası ve ortamı ile yerli ve yabancı bir çok turistin ilgisini çeken bu Tarihi Asansöre gittiğinizde manzara eşliğinde, yanınızda sevdiğiniz bir hanımefendi ya da bir beyefendiyle çok hoş sohbetler edip, keyifli bir vakit geçirebilirsiniz.

5. İzmir Kemeraltı Çarşısı
İzmir'in en eski tarihi yerlerinden biridir. Kemeraltı Çarşısının içinde birçok han, hamam, cami bulunmaktadır. Günümüzde ise hemen hemen her ihtiyacın bulunabileceği bir çarşı işlevinde kullanıyor.

Yerli ve yabancı turistlerin hem gezmek için hem de alışveriş yapmak için oldukça dikkatini çeken bu çarşıda, kalabalık sizi birazcık rahatsız edebilir. Eğer bunu çok sorun yapacak biriyseniz daha sakin zamanlarda gitmeyi tercih edebilirsiniz. Tabi zamanınız kısıtlıysa böyle sakin bir vakit bulmakta zorluk çekebilirsiniz.

6. İzmir Arkeoloji ve Etnografya Müzesi
Sıradaki gidilesi ve görülesi yerlerden bir diğer durağımız müze. Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, ilk önce 1831 yılında vebalı hastalar için kurulmuş bir hastaneydi. Sonrasında ise kimsesiz Hristiyan çocukları misafir etmek için kullanılmıştı. Son dönemlerde ise müze haline getirilerek, İzmir'in çeşitli bölgelerinden çıkartılan tarihi eserler sergilenmeyi başladı.

Geçmişi ve tarihi eserleri seviyorsanız Arkeoloji ve Etnografya Müzesi'ni ziyaret etmenizi tavsiye ederiz. Ayrıca müzeyi gezerken bazı yerlerinde nazar boncuğu anlatımlarıyla karşılaşacaksınız. Siz de nazar boncuğu yapımı anlatımlarına katılarak keyifli dakikalar geçirebilirsiniz.

7. İzmir Aziz Voukolos Kilisesi
Muhteşem bir mimariye sahip olan Aziz Voukolos Kilisesi bir dönem Ortodoks Rum Kilisesiydi. Kilise, Konak ilçesinin Basmane semtinde yer alıyor. Günümüzde ise İzmir'e gelen Rumların kültürel etkinliklerine ve ayinlerine ev sahipliği yapıyor.

Görselden de anlaşılacağı üzere mimarisi oldukça uygun olan bu kilisenin, önceden opera salonu olarak kullanılmışlığı bile vardır. Kiliseyi ziyaret etmek için istediğiniz herhangi bir gün gidebilirsiniz. Haftanın her günü açık olan kiliseye girmek için ise hiçbir ücret ödemeniz gerekmiyor.

8. İzmir Radyo ve Demokrasi Müzesi
2013 yılında açılan ve 'Avrupanın en iyi 16 müzesi' içerisinde yer alan bu müze, İzmir için oldukça önemli ve görülmesi gereken yerlerinden biridir. Müze, açılışını alanında oldukça iyi tanınan radyo programı sunucuları ve spikerleriyle yapmıştır.

Müze, harika bir konsepte sahip. Örneğin; müzenin içi belli bölümlere ayrılmış ve bu bölümler yıllara göre tek tek kategorize edilmiştir. Müzede girdiğiniz bölüm hangi yıla aitse, o yılların radyo kayıtlarını dinleyebiliyorsunuz. Geçmişe merakınız varsa buradaki kayıtlar, bir nebzede olsa o dönem hakkında bilgi sahibi olmanızı sağlıyor.

9. Kızlarağası Hanı
Bir diğer durağımız Kemeraltı Çarşısı'nda bulunan Kızlarağası Hanı. Han 1744 yılında yaptırıldıktan sonra o dönemde, İzmir limanına gelen tüccarların uğradığı bir yer haline gelmişti. Bir nevi limana gelen tüccarların konaklamaları için otel işlevinde kullanılmıştı. Bu handa bulunan kahvecilerden kahvenizi ya da çayınızı alıp, tarih kokan Kızlarağası Hanı'nın bahçesinde, içeceğinizi yudumlayarak güzel bir vakit geçirebilirsiniz.

10. İzmir Smyrna Antik Kenti
Smyrna Antik Kenti, İzmir'in Namazgah semtinde bulunuyor. Roma döneminden kalan bu antik kentte yapılan kazılarda; Tanrı Hermes, Dionysos, Eros ve Herakles heykelleri çıkmıştır. Bunların yanı sıra birçok; kadın, erkek, hayvan heykeli, kabartma, figüran ve kemik gibi eserler çıkartıldı. Ayrıca antik kentin yazıtlarında, MS 178 yılına ait depremde, kente yardım edenlerin bilgileri de bulunmaktadır.

İzmir'in Konak ilçesinde bulunan antik kent, Konak Vapur İskelesi'nden yaklaşık olarak 15 dakika yürüme mesafesinde kalıyor. İzmir'in ilk yerleşim yerlerinden olan bu antik kenti gidip görmenizi tavsiye ederiz.

11. Pasaport İskelesi
Sürekli gezmek olmaz. Sıra yorulduğunuzda dinlenmek için güzel bir mola noktası olan Pasaport İskelesi'nde. İskeleye yaklaşan vapurun ve kuşların harmanlayıp oluşturduğu ses eşliğinde burada bulunan mekanlarda, kahvenizi ya da çayınızı yudumlayabilir, bir şeyler atıştırabilirsiniz. Ayrıca tavla oynamayı seviyorsanız deniz kenarına karşı, sohbeti koyu bir arkadaşınızla bu iskelede, karşılıklı tavla oynamakta hiç kötü bir fikir sayılmaz.

12. Neşe ve Karikatür Müzesi
Tabiri caizse Neşe ve Karikatür Müzesi'nin birazcık daha butik bir müze olduğunu söyleyebiliriz. Adından da tahmin edileceği üzere mizahi yönü olan bir müzedir. Müze bir köşkün içinde yer alıyor. Ayrıca çeşitli film gösterimlerinin ve söyleşilerin yapıldığı bu müzede keyifli anlar yaşayabilirsiniz.

13. İzmir Polycarp Kilisesi
1625 yılında kilise Sultan Süleyman'ın izniyle yapıldı. Kiliseye adı verilen Polycarp, Kadifekale tarafında bulunan Roma Stadyumu'da infaz edilmiştir. İnfaz sebebinin inancından dönmemesi olduğu için birazcık trajik bir olay olarak düşünülebilir.

Kilise, içine girildiğinde muazzam mimarisiyle ziyaretçilerini kendisine hayran bırakmayı başarıyor. Ayrıca yolunuz bu kiliseye düşer de ziyaret ederseniz; freskleri, Hz. İsa'nın kefenini ve Katolik mezhebinin önemli eserlerini görebilme şansını yakalamış olursunuz. Kiliseyi pazar günü hariç 15.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.

14. İzmir Resim ve Heykel Müzesi
Birbirinden güzel koleksiyonların bulunduğu Resim ve Heykel Müzesinde, resim ve heykelin yanı sıra; seramik, çini, tezhip gibi sanatlarında eserlerini bu müzede bulmak mümkün. Müzede ayrıca çocuklar için resim ve seramik dersleri de veriliyor. İzmir'de sanatın hayat bulduğu bir yer olan bu müzeye sanatla ilgiliyseniz gitmenizi öneririz. Gittiğiniz zaman sanata bol bol doyacağınıza eminiz.

15. Varyant
Manzara arayanlar için gidilmesi gereken bir yerdir. Yolunun biraz yokuşlu ve virajlı olması İzmir'e ayrı bir hava katıyor. 1955 yılında açılan Varyant, İzmir'in sembollerinden biri haline gelmiştir. Varyant yolunda yürüdüğünüzde, ne kadar özel ve güzel bir şehirde olduğunuzu bir kez daha anlamış olacaksınız.

16. İzmir Enternasyonel Fuarı
Enternasyonel Fuarı; çeşitli konserlere, panayırlara, etkinliklere ve tiyatro gösterilerine ev sahipliği yapıyor. Fuarda en çok yaz aylarında konserler yoğun bir şekilde düzenlenmektedir. Bu dönemlerde İzmir'e yolunuz düşerse ve bu tarz etkinlikleri seven biriyseniz, zaman geçirmek için güzel bir seçenek olabilir.

Bunun dışında Fuar alanında; yürüyüş alanları, parklar, çeşitli mekanlar ve lunapark bulunmaktadır. Kısacası Enternasyonel Fuarı'nda zaman geçirebileceğiniz çok fazla seçenek mevcut.

17. Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi
Sıradaki müze adresimiz çocuklu ailelerin gidebileceği en güzel yerler arasında yerini alıyor. Ümran Baradan'ın kurduğu bu müze, farklı kültürlerden çeşitli oyuncakların bulunduğu bir yerdir. Ayrıca sizi de çocukluğunuza götürecek oyuncaklarla karşılaşma ihtimalinizin olduğunu söyleyebiliriz. 2004 yılında açılan Konak ilçesinde bulunan bu müzeye gidip biraz çocukluğunuza dönmeye ne dersiniz?

18. Basmane
Basmane'yi Ermeniler ilk olarak matbaa kullanımı için yapmışlardı. Hatta semtin ismi de buradan geliyor. Basmane şimdilerde maalesef çok değer gören bir yer olmaktan çıktı. Maalesef diyorum çünkü Basmane zamanında çok fazla ünlü ismi, Yeşilçam yıldızlarını misafir eden ve İzmir'in eğlence merkezlerinin kalbinin attığı bir semtti. Keşke günümüzde de tekrardan bu popülerliğini geri kazanabilse. Yine de sokaklarında geçmişin izleri bulunan bu nostaljik İzmir kalıntılarını keşfe çıkmak isterseniz en doğru semt olacaktır.

Önemli bir bilgi vermek gerekirse; Atatürk'ün eşi Latife Hanım, Basmane'de bulunan Yeni Sadık Bey Otel'inde doğmuştur. Ayrıca Halit Ziya Uşaklıgil'de zamanında bu otelde konaklayanlardan biridir. Basmane'ye yolunuz düşerse bu otele uğramayı da ihmal etmeyin.

19. Mask Müzesi
Tekrardan Müze gezilerimizle devam ediyoruz. Bu müze, çeşitli ülkelerin kullandığı geleneksel maskelerin sergilendiği bir yerdir. Bir çok ülkeye ait maskeleri sunan bu müzede, birbirinden özel etnik maskeleri inceleme fırsatı bulabilirsiniz.

Müzede ayrıca bir çok Türk sanatçının maskesine de yer veriliyor. Örnek vermek gerekirse, müzede; Nazım Hikmet, Aşık Veysel, İsmet İnönü gibi bir çok isme yer verilmiştir. Müzeye giriş ücretsiz olup, pazartesi ve pazar günü dışında 09.00-17.00 arası ziyarete gidebilirsiniz.

20. İzmir Kadın Müzesi
Basmane'de bulunan bu müzede, Anadolu kadınlarının örnek alınacak hayat hikâyelerinden kesitlere yer veriliyor. Gittiğinizde sizi ilk olarak giriş bölümünde, 19. yüzyılın geleneksel kadın kıyafetleri karşılıyor.

Genel anlamda müzenin vermek istediği en büyük mesaj, geçmişten günümüze Türk kadınlarının verdiği mücadeleler ve başarılardır. Ayrıca müzeyi ziyaret edenlere de ilham verici bir yönü olduğunu söyleyebiliriz. Kadınlarımıza vermemiz gereken değeri bir kez daha anlayabileceğimiz bu müzeyi mutlaka ziyaret etmeninizi öneririz.

21. Çetin Emeç Sanat Galaresi
Sanat severler için başka bir adres Çetin Emeç Sanat Galerisi'dir. Bu müzede göz alıcı resim sergileri vardır. Önceleri 1800'lü yıllarda belediye binası olarak kullanılan bu yer sonrasında Çetin Emeç'in adına yapılan bir sanat galerisine dönüşmüştür. Resimlere ilginiz varsa, Çetin Emeç Sanat Galerisi ideal bir seçenek olabilir.

22. Güzelyalı Sahili İzmir
İzmir'e gelinir de sahil yürüyüşü yapmadan olur mu? Koşu, yürüyüş, bisiklet sürmek gibi bir çok aktiviteyi yapabileceğiniz bu sahil, 5-6 km uzunluğuna sahiptir. Akşamları deniz kokusu, dalga sesleri ve tertemiz deniz havası eşliğinde huzurlu bir vakit geçirme adresi olarak listenize ekleyebilirsiniz.

23. Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi
İzmir, sanatı ve sanatçıyı her zaman yaşatan bir şehir olmuştur. İzmirli müzisyen ve besteci Adnan Saygun anısına yapılmış bu Sanat Merkezi, usta sanatçının adının hafızalarda kalmasını sağlamak adına yaptırılmıştır.

Sanat Merkezi üç ana bölümden oluşmaktadır. Bunlar; sergi yerleri, konser salonları ve toplantı yerleridir. Kültür merkezinde bir çok etkinliğe denk gelebilirsiniz. Sanat severlerin uğrak noktası olan bu çok yönlü merkezde, keyif dolu zaman geçirmek isteyenler hemen etkinlik programına bir göz gezdirsin.

24. Arkas Sanat Merkezi
Bu müze, konsolosluk binası olarak faaliyet göstermektedir. Arkas Holding, binanın denize bakan tarafını kiralamıştır. Kiralanan bölümünde, farklı ülkelerdeki müzelerden tablolar ve eserler sergilenmektedir. Müzenin özel bir odasında ise Napolyon'a ait eşyalar bulunuyor. İzmir'in gözde sanat merkezleri arasında yerini alan Arkas Sanat Merkezi görmeniz gereken yerlerden biridir.

25. Alsancak Kordon
Tüm Türkiye'nin bildiği, İzmirlilerin akşamları hadi kordon yapalım dediği o meşhur Alsancak Kordon boyu... Öncelikle Kordona çıkmadan adım başı bulunan tekellerden biranızı ya da herhangi bir içeceğinizi alın. Daha sonra kordona doğru ilerledikçe mekanlardan gelen klarnet ve darbuka seslerini duyacaksanız. Bir taraftan kulağınıza insanların eğlence dolu sohbetleri gelecek, diğer taraftan da kendilerinden geçmiş bir şekilde şarkı söyleyen insanlara şahit olacaksınız. Sonra bir bakmışsınız ki kendinizi oranın ambiyansına çoktan kaptırmışsınız bile... Kordona ulaştığınızda özellikle yaz ayı akşamıysa, o saatlerde çimlerde yer bulmakta zorlanabilirsiniz. Diyelim ki boş bir yer buldunuz ve oturdunuz, iki dakika içinde etrafınıza midye ya da çiğdem satan bir abi gelecektir. O abiden içeceğinizin yanına midye ya da çiğdem almanızı tavsiye ederim, çerez olarak güzel gidecektir. :) Şimdi ise sırada o güzelim deniz havasında, İzmirlilerin eğlencesi eşliğinde ortamın tadını çıkarmakta...

26. Gündoğdu Meydanı
Kordon boyunda yer alan bu meydan gerçek anlamda adının hakkını vermeyi başarıyor. Gün doğumunu, Gündoğdu Meydanında izlemek en doğru adres olacaktır. Burada manzaraya tam dalıp gidecekken yanınıza falcı bir ablanın gelme ihtimali oldukça yüksektir. Böyle şeylere merakınız var veya 'fala inanma, falsız da kalma' diyenlerdenseniz Gündoğdu Meydanında bunu deneyimleyebilirsiniz.

Meydanda bulunan heykel 1999 yılında heykeltraş Ferit Özşen tarafından yapılmıştır.

27. Kıbrıs Şehitleri Caddesi
Kordon boyunun hemen arkasında kalan çok canlı bir caddedir. Bu cadde Ankara'nın Kızılayı, İstanbul'un Taksimi gibidir. Oldukça yoğun bir cadde olan Kıbrıs Şehitleri; gece hayatıyla, kafe ve barlarıyla, yol kenarlarında canlı müzik çalan insanlarıyla bilinmektedir. İzmir eğlencesini görmek isterseniz bu caddede her zevke uygun eğlence bulmanız mümkün.

28. İzmir K2 Güncel Sanat Merkezi
K2 Güncel Sanat Merkezi, İzmir'in sürdürülebilir ilk güncel sanat merkezidir. Bu sanat merkezinin ön plana çıkan en güzel yönü; kariyerinin başındaki sanatçılarla çalışmaya öncelik veren, deneyimli sanatçıların yeni eserler üretmelerine yardımcı olan bir merkez olmasıdır. Merkezde ayrıca söyleşilerde gerçekleştiriliyor.

Bulunduğu bina; Cumhuriyet Dönemi Türk mimarisinin İzmir'deki önemli bir örneğidir. Büyük Kardıçalı Han adlı terk edilmiş bu bina tekrar canlandırılarak sanat merkezi haline gelmiştir. Her anlamda sanat kokan bu güzel sanat merkezini görmenizi tavsiye ederiz.

29. Ege Perla AVM
Birazcık alışveriş molası vermek isterseniz Konak'ta bulunan Ege Parla AVM'yi önerebilirim. AVM, herkesin ihtiyacını karşılayacak birçok mağazayı içerisinde barındırıyor. Ayrıca Ege Perla, sanata verdiği önemle de çok fazla tercih edilen bir yer oluyor. Burası yine İzmir'in sanata verdiği değeri bir kez daha gözler önüne seriyor diyebilirim. AVM, modern sanat dallarını halka yaymak adına opera, bale, tiyatro gibi bir çok sanat dalına destek vermesinin yanı sıra kendi bünyesinde de bulunduruyor.

30. Kültürpark
Kültürpark'ının ufak bir hikayesini sizinle paylaşmak istiyorum; 1922 yılındaki yangın öncesi Aziz Stepanos Kilisesi ve İzmir'deki Ermeni mahallesinin büyük bir kısmı bu park alanında bulunuyordu. Ancak yangın sonrası park alanı tamamen harabeye dönmüştü. Bu harabeye dönmüş yeri yeniden canlandırma kararı üzerine; 8.000'den fazla ağacın bulunduğu yeşil alanlar, müzeler, açık hava tiyatrosu, sergi salonları, Paraşüt Kulesi gibi bir çok alternatif bir arada toplanmıştır. İzmirlilerin etkinlik merkezi Kültürpark'ın doğuşu işte bu şekilde gerçekleşti.

Buraya gittiğinizde; konsere, tiyatroya, sergiye veya herhangi bir etkinliğe denk gelmeniz çok yüksek bir ihtimaldir. Etkinlikler dışında çılgın bir insansanız ve adrenalin seviyorsanız Kültürpark'ın Lunapark'ında da keyifli dakikalar geçirebilirsiniz.

31. Selçuk Yaşar Resim ve Sanat Galerisi
Buranın ülkemizde ilk özel resim müzesi olduğunu biliyor muydunuz? DYO resim yarışmalarında ödül alan eserler koleksiyonuyla ülkemizde resim sanatının 50 yıllık panoramasını sunabilecek düzeyde bir müze haline gelmiştir. Alsancak'ta bulunan bu özel ve gözde müzeye yolunuz düşerse gitmenizi öneririm.

32. Alsancak Sevgi Yolu
Sevgi yoluna girdiğinizde sizi sağlı sollu kitapçılar ve takıcılar karşılayacak. Her iki tarafı da palmiye ağaçlarıyla çevrelenmiş bu yolda yürümek size keyif verecektir. Özellikle kitapları seven ve incelerken kendinizden geçen biriyseniz o yol kolay kolay bitmez gibi.. Ayrıca İzmir'den bir hatıra kalsın istiyorsanız çok güzel hediyelik eşyaları da buradan bulabilirsiniz.

33. Homeros Vadisi-Bornova
Bahar aylarında İzmir'e gezmeyi gitmeyi düşünüyorsanız, Homeros Vadisi tam da bu zamanlarda çok güzel oluyor. 500 bin metrekare içerisinde yer alan vadi, doğanın içinde, İzmir'in kendine özgü endemik bitkileriyle örtülüdür. Homeros, şehirden uzaklaşmak isteyen İzmirliler için ideal bir seçenek olabiliyor.

Vadi içerisinde; yürüyüş yolları, bisiklet yolları, piknik alanları ve ufak bir amfi tiyatro bulunuyor. Doğanın tadını çıkartıp, temiz hava almak isteyenler için güzel bir seçenek olabilir.

34. Küçükpark-Bornova

34. Küçükpark-Bornova
Bornova'nın en canlı sokakları Küçükpark'ta bulunuyor desek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Daha çok gençlerin takıldığı bu yerde; vakit geçirebileceğiniz bir çok eğlence mekanları, kafeler, yemek yerleri vardır. Gençseniz ya da benim ruhum genç diyorsanız bu hareketli semte gitmenizi öneririm.

35. Büyükpark-Bornova
Büyükpark, Küçükpark'a göre daha çok park görevi gören bir yerdir. Burada çeşitli spor aktiviteleri yapabilir ve biraz daha doğanın içinde hissedebilirsiniz. Tabi içerisinde kafeleri de barındıran bir yerdir. Sporunuzu yapmak ve sonrasında bir kahve içip dinlenmek için güzel bir alternatif olabilir.

36. Can Yücel Sokak ve Gazi Kadınlar sokağı
Edebiyat seviyorsanız Can Yücel Sokağı ilginizi çekebilir. Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nin gürültüsünden kaçmak isteyenler için güzel bir seçenektir. Adını Can Yücel'in sık sık bu sokaktaki Miko'ya gelmesinden alıyor. İki taraflı kafeleri ve barları bulunan bu sokakta kitabını alıp keyifli ve verimli bir zaman geçirmek isteyenler için tavsiye edilir.

Gazi Kadınlar Sokağıda çeşitli mekanları barındıran bir sokaktır. İkinci bir alternatif olarakta eğlenmek gibi bir düşünceniz varsa bu sokağa bir şans verebilirsiniz.

37. Bisiklet yolu
Sabah uyandıktan sonra sahile inip bir kumru yiyebilirsiniz. İzmir'in o güzel havasında, bisiklet yolunu kullanarak sahil boyu o temiz havayı içinize çekerek güzel bir gezintiye çıkabilirsiniz. Engebeli bir yol olmadığı için pedal çevirmenin sizi çok fazla yoracağını düşünmüyorum. Denizin o güzel kıyıya çarpan dalgaları eşliğinde pedal çevirmek kulağa hiç de kötü gelmiyor.

38. Kadifekale
Rivayetlere göre bu kale Büyük İskender'in rüyasında görmesi üzerine, İskender'in generallerinden Lymachos tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde hâlâ geçmişten kalan kalıntılara rastlanmaktadır. Kale'nin günümüze kadar sadece 5 kulesi ve duvarların bir bölümü kalmıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi de bu kaleyi yaşatabilmek ve turizme katabilmek adına çalışmalarını sürdürmektedir. Bu tarihi kaleyi ziyarete giderek İzmir'i tepeden görme fırsatı yakalayabilirsiniz.

39. Forum Bornova AVM
Bu AVM'nin en güzel tarafı açık havada alışveriş yapmaktır. Bu yönüyle beni her zaman ayrı bir cezbetmiştir. Hemen hemen her mağazayı ve her tarza uygun seçenekleri bulabileceğiniz İzmir'in önde gelen AVM'lerinden biridir. Alışveriş yapmak için ideal bir seçenek olabilir.

40. Point Bornova AVM
Point, birazcık daha elit mağazaları bünyesinde barındıran bir AVM'dir. Marka seviyorsanız buraya bakmanızı öneririz. Ayrıca kalabalıktan hoşlanan birisi değilseniz bu AVM size daha çok hitap edecektir. AVM ayrıca kültür-sanat bakımından da oldukça ön plana çıkar bir yerdir.

41. Hasanağa Bahçesi
Huzurlu vakit geçirme adreslerinden bir diğeri Hasanağa Bahçesi'dir. İster tek başınıza gidip kitap okuyabilir, yürüyüş yapabilir ya da kalabalık bir şekilde piknik yapmaya giderek verimli, keyifli bir gün geçirebilirsiniz.

42. Buca Gölet
Göl kenarında yapabileceğiniz çok fazla aktiviteye ev sahipliği yapıyor. Gölette; balık restoranı, kafeteryası, piknik alanları, çocuk oyun parkı, hobi bahçeleri, seyir terasları ve amfi tiyatro yer alıyor. Hafta sonu gidilebilecek yerler arasında güzel bir alternatif olabilir.

43. Kunduracı Çınar Anıtı
Bu çınar ağacının 10 asırlık bir geçmişi vardır. Aslında bu ağaç, geçmişi ve geleceği birbirine bağlayan bir köprü görevi görmektedir. İnsanlara dünyanın sahibiyim dercesine yıllara meydan okuyan heybetli Kunduracı Çınarı, insan ömrünün kısa olduğunu ve dünyanın sahibinin doğa olduğunu gösterir gibi sapasağlam günümüze kadar gelmeyi başarmış.

Rivayete göre ağacın boş olan yeri önceden kunduracı dükkânı olduğu için adının buradan geldiği düşünülüyor. Başka bir rivayete göre ise kunduracı örsüne benzetildiği için adı Kunduracı Çınarı olmuştur. Ağacı görmeye gittiğinizde sizde anlayacaksınız, 30 metreye ulaşan boyu ve 4 metreyi bulan eniyle ona büyülenmemek elde değil.

44. Balçova Teleferik
810 metre hat boyuna sahip olan teleferik, 316 metre yüksekliğe ulaşmaktadır. Yükseklik korkunuz yoksa anı kalabilecek çok güzel bir aktivite olabilir. Bir kabine en fazla sekiz kişi binebilirsiniz. Pazartesi günleri kapalı olan teleferik, haftanın diğer günleri 12.00-19.00 saatleri arasında hizmet vermektedir.

45. İnciraltı Kent Ormanı
Doğa'yı doyasıya yaşayabileceğiniz İzmir'in başka bir yeşil alanı İnciraltı'nda bulunuyor. 622.000 metrekarelik yüz ölçümüne sahip bu Kent Ormanı; sevdiklerinizle piknik yapabileceğiniz, çok güzel vakitler geçirebileceğiniz en iyi İzmir yeşil alanlarındandır.

46. İnciraltı Sahili
İzmir'in en büyük turistlik mekanlarından biridir. Açık hava tiyatrosu, dalyanı, çiçekleri ve balık lokantaları oldukça meşhurdur. Ayrıca İnciraltı'nda bulunan geminin içindeki Deniz Müzesine de gidebilirsiniz. Kısacası denizin ve yeşilin muhteşem uyumunu İnciraltı'nda bol bol görebilir ve tadını çıkartabilirsiniz.

47. Balçova Terapi Ormanı
Adı gibi bir terapi ormanıdır. Resimde bile insana huzur veren bir tarafı var. Burası doğa yürüyüşü, tırmanış, yoga ve kamp alanlarını kapsayan bir yerdir. Ormanın içerisinde ayrıca manastır ve şelale de bulunmaktadır. Buraya geldiğinizde ücretsiz bir şekilde giriş yapabiliyorsunuz. Yürüyüş yolu 6000 metrekaredir. Yürüyüş parkurunda ne kadar yürüdüğünüzü gösteren levhalar, dinlenme yerleri, seyir terasları ve su kaynakları bulunuyor. Bu muazzam doğanın içinde huzurun tadına varabilirsiniz.

48. Doğal Yaşam Parkı- Balçova
Bu parkta hayvanların kendi doğal ortamlarındaki gibi yaşayabileceği, özel alanlar ve barınaklar yapılmıştır. Hayvansever arkadaşlar yanlış anlamasın, hayvanların özgür alanlarını kısıtlamamaya kesinlikle özen gösterilmiştir. Hayvanlar için modern bir yaşam alanı oluşturulan bu parkta, 130'u aşkın türde 1500'den fazla hayvan yaşıyor. Çocuklar için ise eğitim ve atölye dersleri sayesinde keyifli öğrenme ortamı sağlanıyor. Klasik hayvanat bahçesi mantığından uzak durulmuş bu Doğal Yaşam Park'ına gitmenizi tavsiye ederiz.

49. Sasalı Kent Ormanı
Doğal Yaşam Parkı'nın hemen yanında bulunan bu ormanda doğanın keyfini çıkarmaya devam edebilirsiniz. Hayvanlarla biraz vakit geçirdikten sonra ormanda temiz hava eşliğinde yürüyüş yapabilir, bisiklet sürebilir, basketbol ve voleybol oynayabilirsiniz.

50. Efes Antik Kenti
Efes, Anadolu'nun en verimli toprakları üzerine kurularak, doğuyu ve batıyı birbirine bağlayan, ticaretin kalbinin attığı bir liman şehriydi. En zirve dönemini, MÖ 129'da Roma İmparatorluğu'na bağlandıktan sonra gördü. O dönemde Efes, 200.00 kişiyi aşan nüfusuyla dönemin en büyük metropollerinden biri olmuştu. Efes pek çok din ve ırktan insanlara ev sahipliği yapıyordu. Aziz Paul bir çok kişiyi Hristiyanlığa geçirerek Efes'te dinin yayılmasında rol oynamış birisiydi.

Efes birçok kez deprem görmesine ve yağmalanmasına rağmen hep ayakta kalmayı başarmış bir kentti. Ancak Küçük Menderes'in nehrin limanını alüvyonla doldurması, deniz ticaretinin bitmesine sebep olmuştu. Ekonomisinin bozulması, sık sık depremlerin yaşanması ve Arapların istilası üzerine halk, daha fazla dayanamayarak şehri terk etti. Bu olayların üzerine Efes, bir daha eski günlerine dönemedi.

Dünya'nın Yedi Harikaları içerisinde yer alan Artemis Tapınağı, Efes Antik Kent içerisinde bulunuyor. Eski dönemin metropol şehrinde sayamayacağım kadar gezilecek yer olduğundan Efesi sadece burada anlatmak bu kent için yetersiz kalır. Her adımı tarih kokan bu dünya mirasını, kendi gözlerinizle görmenizi öneririz.

51. Meryem Ana Evi
İsa'nın ölümünden sonra 4 ya da 6 yıl sonra St. John'un Meryem Ana'yı Efes'e getirildiği bilinmektedir. Araştırmalar sonucu Meryem Ana'nın son günlerini geçirdiği bu ev bulunmuştur. Hristiyanlar tarafından çok önemli buluş olan ve Müslümanlar tarafından da kutsal sayılan bu evde, her yılın ağustos ayında ayinler düzenlenir. Efes'e uğradığınızda 9 km mesafede kalan Meryem Ana Evini görmeden dönmeyin.

52. Şirince
Şirince, Efes'e çok yakın bir mesafede bulunan turistlik bir köydür. Hatırlarsanız köy, 2012 yılında Mayaların kıyamet günü iddialarında çok popüler olmuştu. Şirince'ye gittiğinizde sarhoş olacak kadar şarap deneyiminde bulunabilir, matematik köyü ve tiyatro medresesini gezebilirsiniz. Konaklamayı düşünürseniz de son dönemde yaygınlaşan bungalov evlerde kalabilirsiniz.

53. Eski Foça
Eski Foça'nın üç tarafı da denizlerle çevrilidir. Eski Foça taş evleriyle nostalji yaratan bir beldedir. Nostaljik sokaklarında, ortamın atmosferine kendinizi bırakarak yürümek ne de güzel olur. Eski Foça'da 12. yüzyılda inşa edilen Beşkapılar Kalesi'ni ziyaret etmeyi de unutmayın. Kalenin ismi şehrin girişini sağlayan 5 somut kapıdan gelmektedir. Sonrasında limana inerek denize karşı bir kafede oturarak dinlenebilirsiniz.

54. Yeni Foça
Adından aklınıza yeni yerleşim yerlerinin bulunduğu bir belde olarak gelebilir. Ancak Yeni Foça'nın da Eski Foça gibi tarihi oldukça derindir. Ayrıca Eski Foça ve Yeni Foça arasındaki mesafe 20 km'dir Bu beldeye hem yaz aylarında hem de kış aylarında ziyarete gidebilirsiniz. Şunu da belirtelim; Yeni Foça'da da Eski Foça gibi gezilecek yerler tabi ki var ama Eski Foça bu konuda daha bol seçeneklidir.

55. Urla Çeşmealtı
Yaz aylarında turistlerin yoğun ilgisini gören Çeşmealtı, sahip olduğu plajlar ve özel koylarla deniz tatiliniz için güzel bir seçenek olabilir. Bunun yanı sıra sahip olduğu tarihi ve turistlik yerleriyle her mevsim uğrayabileceğiniz bir beldedir. Buraya giden yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgi gösterdiği; Karantina Adasını, Güvendik Tepesini, Klazomenai Antik Kentini ziyaret etmeden dönmemenizi öneririz.

56. Karantina Adası
Karantina binaları Osmanlı döneminde Fransızlara yaptırılmıştır. İlk yıllarda Karantina Adası'nın kullanım amacı, çoğunlukla uluslararası ticaretin zarar görmemesi içindi. Karantina Adasına yanaşan gemilerden inen yolcular ve mürettabatın sağlık kontrolleri yapılır, kıyafetleri yüksek derecede buharlı makinelerle dezenfekte edilirdi. Gerekli durumlarda riskli kişiler 1-2 hafta adada kalarak tedavi edilirdi. Tedavi sırasında vefat edenler ise sönmüş kireç dökülmüş olan mezarlara ve mümkün olduğunca derine gömülerek izole edilmeye çalışılırdı. Şimdilerde müze olarak kullanılan bu adayı ziyaret edebilirsiniz. Geçmişteki salgınla mücadele için kurulan bu hastaneleri ve binaları görmek yakın zamanda yaşadığımız pandemi ve beraberinde getirdiği kısıtlamaların dünya tarihinde ilk olmadığını gözler önüne sermektedir.

57. Sasalı Kuş Cenneti
Sasalı ile Foça'ya kadar olan kısmın tamamına Kuş Cenneti diyebiliriz. Bisiklet kullanmayı seviyorsanız Karşıyakada, belediyenin bisikletini kiralayarak, Kuş Cennetine bisiklet yoluyla gidebilirsiniz. Kuş Cenneti olarak geçen bölgede 300'ün üzerinde kuş türü ve memeli türü bulunmaktadır. Buraya gittiğinizde sizi Kuş Cenneti'nin planı karşılıyor. Kendinize rota çizerek gezinize başlayabilirsiniz. Kuş Cenneti'nin belirli yerlerinde gözlem noktaları bulunuyor, buraya gittiğinizde kuşları yemlerim gibi bir düşünceye kapılmayın, bu noktalarda sadece kuşları gözlemleyebilirsiniz. İçeriye arabayla giremezsiniz. Arabanızı otoparka park edip, yürüyerek ya da bisiklet kullanarak bu tesisi gezebilirsiniz.

58. Klazomenai Antik Kenti
12 İon kentinden biri olan Klazomenai Antik Kentin bir kısmı Urla kemik hastanesinin bulunduğu Karantina adası üzerindedir. Karantina adasına gittiğinizde bu antik kenti ziyaret etmeyi unutmayın.

59. Yassıca Ada- Urla
Burası Urla ilçesi açıklarında bulunan bir adadır. Tertemiz denizi ve sakinliğiyle son dönemde oldukça ilgi gören bir yer haline geldi. Bu adaya ulaşım Eylül ayına kadar sürüyor. Karşıyaka'dan İZDENİZ'in düzenlediği günlük seferlerle adaya ulaşım sağlayabilirsiniz. Yolculuk yaklaşık 45 dakika sürüyor. Günübirlik geziler için bu ada güzel bir alternatif olabilir.

60. Demircili Köyü- Urla
Bu köy için keşfedilmemiş gizli bir cevher desek pekte yanlış olmaz. Yeşil ve mavinin muhteşem uyumu, organik yiyecekleri, ekstrem sporların yapılabileceği doğa sporları kulübü, tertemiz denizi ve koylarıyla görülmeye değer yerlerdendir.

61. Pergamon Antik Kenti- Bergama
Pergamon kent planı yukarı kent ve aşağı kent olarak ikiye ayrılırdı. Yukarı kentte; Athena Tapınağı, heykeller, Traian Tapınağı, antik dünyanın en büyük kütüphanesi, 10.000 kişilik tiyatrosu ve sayamayacağım bir çok yapı ve konut burada yer alıyordu. Aşağı kentte ise evler, dükkanlar ve daha birçok sosyal yapı bulunmaktaydı. Bergamaya yolunuz düşerse bu antik kenti görmemek olmaz.

62. Allianoi Antik Kenti- Bergama
Allianoi, antik yazar P.Aelius Aristides'in 'Hieroi Logoi' adlı kitabında bahsedilmektedir. İlginç bir şekilde başka hiçbir antik yazar adını geçirmemiş ve başka hiç bir buluntuda da adı geçmemiştir. Allianoi 'Sağlık Tanrısı Asklepion'un' yurdu olarak bilinmektedir. Bu gizemli antik kente yolunuz düşerse görmenizi öneririz.

63. Çeşme Kalesi
Kale, Osmanlı döneminde olabilecek saldırılara karşı yapılmıştı. Kalenin içinde Çeşme Arkeoloji Müzesi vardı. 1965 yılında Topkapı Müzesi'nden getirilen silahlarla, müze ziyaretçilere kapılarını açtı ve 1984 yılına kadar böyle devam etti. Silahlar, bulundukları salondaki nemden dolayı oksitlenerek bozulmaya başlayınca, İzmir Arkeoloji müzesine devredildi. Salonda şu an Erythrai Antik Kenti'nde yapılan kazılardaki eserler sergilenmektedir. Müzeyi pazartesi günleri hariç haftanın her günü ziyaret edebilirsiniz.

64. Ilıca Plajı
Adından da tahmin edileceği üzere kaplıca plajı özellikleriyle diğer plajlardan ayrılır. Plajı özel kılan şey yer altı kaynak sularına çok yakın bir mesafede olması ve bu kaynak suyundan beslenmesidir. İki türlü deniz sıcaklığı sunan bir plajdır. Kuzey kıyıları sıcakken, güney kıyıları daha soğuktur. Denizin ortasında kaplıca keyfini çıkarabileceğiniz güzel bir plaj olabilir.

65. Alaçatı-Çeşme
En gözde tatil yerlerinden biridir. Akdeniz'in sıcağından bunalanların hoşuna gidecek serin sulara ve az tuzlu denize sahiptir. Rengarenk taş evleri ve otantik sokaklarıyla, ünlülerin ve sörf tutkunlarının en çok tercih ettiği turizm yerlerindendir. Türkiye'nin sörf cenneti Alaçatı'da 4-5 günlük bir yaz tatili yapabilirsiniz. Plajlarının, gece hayatının, dükkanlarının ve butik otellerinin tadına varınca ayrılmak dahi istemeyeceğiniz bir yer olacak.

66. Aya Yorgi Koyu- Çeşme
Bu koy birçok Beach Club'a ev sahipliği yapıyor. Ünlülerinde akın ettiği bu koyda çarşaf gibi bir denize girip, keyifli bir zaman geçirebilirsiniz.

67. Delikli Koy
Sessiz, sakin bir koy arayanların en çok tercih ettiği yerdir. Bu koya gittiğinizde doğal kayalıkların içinde denize girmek size ayrı bir keyif verecektir. Denizi biraz soğuk ve çakıl taşlıdır. Ayrıca kamp yapmayı seven biriyseniz, kampçılar tarafından da tercih edilen bu koyda kamp yapabilirsiniz.

68. Agora AVM- Balçova
İzmir'de en eski ve en köklü AVM'leri arasındadır. Birçok ihtiyacınızı karşılayabileceğiniz AVM'de ayrıca eğlence parkı da bulunmaktadır. Hem ihtiyaçlarınızı karşılayıp hem de eğlenebileceğiniz güzel bir AVM alternatifi olarak listenize ekleyebilirsiniz.

69. Bostanlı Gün batımı Terası veya Köprüsü
İzmir'in güzelliğine güzellik katan, Studio Evren Başbuğ tarafından tasarlanan bu kullanışlı ve zarif yapıya mutlaka bir yerde denk gelmiş ve görmüşsünüzdür. Denize kadar uzanan ahşap platform üzerinde Türkiye'de gün batımını izleyebileceğiniz en güzel yer olma özelliğine sahiptir.

70. Selway Outlet AVM
İzmir'de açılan ilk Outlet AVM'dir. AVM'de 100'ü aşkın mağaza bulunmaktadır. Çevre yolu üzerinde otobanın her iki tarafında da bulunan AVM, yol kenarında konumlanması nedeniyle, yolcuların uğrak noktası olmayı başaran bir AVM'dir. Muhteşem deniz manzarası ile keyifli bir alışveriş için güzel bir seçenek olabilir.

71. Latife Hanım Anı Evi
Köşk, Mustafa Kemal Atatürk'ün eşine ait olup, Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım'ın son günlerini geçirdiği ev olmasından dolayı ayrı bir değer taşımaktadır.

2007 yılında restorasyon çalışmaları yapılan köşk, Latife Hanım Anı Evi olarak ziyaretçilere kapısını açmıştı. Ancak 30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan depremden dolayı köşk aldığı hasar nedeniyle kapatıldı. Restorasyon çalışmaları devam eden müzenin açılışı hakkında net bir tarih verilmemiştir. Gitmeden önce son durumunu öğrenmenizi öneririz.

72. Karşıyaka Sahili
Uzun bir sahil şeridine sahip olan Karşıyaka; vapur iskelesiyle, midye dolmasıyla, kumrusuyla, teknede balık ekmeğiyle deneyimleyebileceğiniz bir sahildir. Ayrıca sahilin karşı yolunda ise Karşıyaka Çarşısı bulunuyor. Buraya kadar gelmişken çarşıyı gezmemek olur mu hiç?

73. Güzelbahçe İnkaya Mağarası
Güzelbahçe'nin Yelki Köyü'nde bulunan mağarada çok güzel Akçataş, damlatış, sarkıt ve dikit yapıları bulunuyor. Mağaranın için ortalama 19-20 derece arasındadır. Mağarayı, gerekli ekipman ve rehber eşliğinde gezebilirsiniz.

74. Seferihisar
Diğer tatil yerlerine göre birazcık daha otantik bir yer olarak kendini koruması belki herkese hitap etmeyebilir. Ancak bir sahil kasabası olan Seferihisar'a gittiğinizde, muazzam sokaklarını, fotojenik görüntüsünü, yerli halkın kurduğu pazarları ve sahilini gördüğünüzde kalbinizi fethedebilir.

75. Key Museum
2015 yılında Torbalıda kurulan, Türkiye'nin en kapsamlı klasik otomobil ve motosiklet müzesidir. 7 bin metrekare alan içerisine kurulan müzenin ana koleksiyonunda; 76 adet otomobil ve 40 adet motosiklet sergilenmektedir. Klasik otomobil veya motosiklet tutkunuysanız bu müzeyi ziyaret edebilirsiniz.

76. Mavibahçe Avm
İzmir'in en büyük AVM'si olma özelliği taşımaktadır. Karşıyaka tarafında alışveriş yapacak bir yer arayanlar için en doğru adres olabilir. En büyük özelliği ise Ege mimarisini yansıtan bir AVM olmasıdır. Burada alışveriş yapmak eminim çok keyifli olacaktır. Ferah meydanı, terasları ve mekanlarıyla sevdiklerinizle güzel vakit geçirebilirsiniz.

İzmir in tarihi

İÖ. 3000 yıllarına kadar inen tarihi ile İzmir, bilinmeye ve tanınmaya değer bir kenttir. Bir yerleşme olarak ortaya çıktığı zamandan, İÖ. 800’lü yıllara gelindiğinde İzmir, kent kriterleri taşıyan bir yerleşme olarak bugünkü Bayraklı’da, adını verdiği körfezin karaya ulaştığı noktada kendini göstermeye başlamıştı.

İlkçağ Ege dünyasının en erken ızgara planlı, yani sokakların bir-birini dik kestiği, düzgün geometrik planlı kentlerinden birisi olarak tanınmıştı.
Eski İzmir tapınakları, deniz ticaretine elverişli ortam hazırlayan limanı, savunma tesisleri ve yönetsel özellikleriyle bir kent devletiydi. Saldırılara maruz kaldı, kentsel özelliklerini yitirdi tekrar köy haline geldi, ancak yeniden canlanmayı başardı.

Bu kez eski yerinden farklı ama uzak olmayan bir yerde, Kadife kale’nin bulunduğu tepenin yamaçlarında tekrar kuruldu. Çeşitli uygarlıkları tanıdı, Roma dünyasının seçkin kentlerinden birisi olarak anıldı. Bizans İmparatorluğu’nun dinsel merkezlerinden birisi ve onun başkenti seviyesinde kabul edilen ayrıcalıklarla donatıldı. Nihayet Türk Beylikleri döneminden sonra, dönemin dünya devleti Osmanlı İmparatorluğu’nun bir kıyı kenti haline geldi. Küçük bir kasaba iken dönemin koşulları ve bulunduğu yerin sağladığı olanaklar sonucu, Akdeniz dünyasının en önemli liman kentleri arasına katıldı. XVII. yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun dünyaya açılan kapısı olma özelliğini kazandı. Sadece ticari yapıları ve hanlarının yayıldığı bölge bile, sıradan bir kentin tamamına denk gelecek genişlikteki bir alanı kaplıyordu.

Kentte kendi mahallerinde yaşayan ve Osmanlı Devleti’nin verdiği ayrıcalıklardan yararlanarak ticaret yapan İngiliz, Fransız, Venedik, Hollanda vb. ülkelerin tüccar kolonileri yer alıyordu. Körfeze gelen giden ve mal indirip yükleyen gemilerin görüntüsü hakim oluyordu. Salgın hastalıkların, depremlerin, yangınların ve ticaretin bağlamında bir kent olarak, önemini korumayı başaran İzmir’in tarihini, acaba İzmirlilerin kaç tanesi bilmektedir? İnsanların yaşadığı yerin nasıl bir kent olduğunu bilmesi, kentte yaşamanın farkı ve gereğini anlamasına yardımcı olamaz mı? İzmir’i bilen İzmirliler, bilmeyen İzmirlilerden daha çok İzmirli olacaklardır.
Hazırlayan: Sabri Yetkin - Fikret Yılmaz devamı için tıklayınız...

Yeşilova Höyüğü'nde Ege Üniversitesi'nce yürütülen kazılarda İzmir'de ilk yerleşimin 8 bin yıl önce gerçekleştiğine ilişkin buluntular ortaya çıkarıldı. Yeşilova Höyüğü hakkında daha fazla bilgi için

KADİFEKALE
İzmir, M.Ö. 333 yılında Makedonya Kralı Büyük İskender’in burada gördüğü rüya üzerine, Pagos Dağı (Kadifekale) eteklerinde ikinci kez kurulur.
Smyrna kentinin buraya taşınmasıyla Helenistik Dönem başlar. Kadifekale de bu dönemde inşa edilir. Kentin sınırları, günümüzdeki Bahribaba Parkı ile Meles Çayı'na uzanır.
Kale’de arkeolojik kazıları başlatan İzmir Büyükşehir Belediyesi, sur duvarlarını da restore etmektedir.
Büyükşehir Belediyesi ayrıca, Kadifekale eteklerindeki 16 bin kişilik Antik Roma Tiyatrosu’nun ortaya çıkarılması için de çalışma yürütmektedir.
TEPEKULE VE YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ
zmir Körfezi'nin kuzeydoğusundaki Bayraklı (Tepekule), Smyrna kentinin ilk kurulduğu bölgedir.
M. Ö. 3000'den bu yana sürekli bir yerleşim yeridir. Smyrna’da Truva-Yortan ve Hitit uygarlıklarına ait buluntular vardır. Athena Tapınağı, Nekropol ve Symrna evleri, diğer önemli arkeolojik kalıntılardır.

Yeşilova Höyüğü
Yeşilova Höyüğü Bornova’daki höyükte 2005 yılında başlayan arkeolojik çalışmalar, İzmir’in 8500 - 9000 yıl önce burada kurulduğunu ortaya koymuştur. Yeşilova Höyüğü’ne üst üste 20 kez yerleşilmiştir.
100 bin metrekareden geniş bir alana yayılan ve bugün ova seviyesinin altında olan höyükte Tarih Öncesi Yaşam Müzesi bulunur. Müzede engelli rampaları da yer alır.
AGORA
Grekçe bir kelime olan Agora, “toplanılan yer, kent meydanı, çarşı, pazar yeri” gibi anlamlara gelmektedir. Antik Çağ’da agoraların ticari, siyasi ve dini fonksiyonlarının yanı sıra sanatın yoğunlaştığı ve birçok sosyal olayların geçtiği veya gerçekleştirildiği kentin odak noktası olduğunu bilinmektedir. Antik Çağ’da her kentte en az bir agora yer almaktadır. Kimi büyük kentlerde ise genelde iki agora yer alırdı. Bunlardan biri, devlet işlerinin görüldüğü, etrafında çeşitli kamu binalarının toplandığı devlet agorası, diğeri ise ticari faaliyetlerin yoğunlaştığı ticaret agorasıdır.

İzmir agorası, M.Ö. 4 yy’da antik Smyrna Kenti’nin taşındığı Pagos (Kadifekale)’un kuzey yamacında kuruludur. Dönemin önemli kamu binalarıyla çevrilmiş olan bu yapı kentin devlet agorasıdır.

Hellenistik Dönem’de kurulmuş olan agorada günümüze gelebilmiş kalıntıların çoğu, M.S. 178 depreminden sonra İmparator Marcus Aurelius’un destekleriyle yeniden inşa edilen Roma Dönemi agorasına aittir.

Smyrna agorası, dikdörtgen formda planlanmış, ortada geniş bir avlu ve etrafın sütunlu galerilerle (stoa) çevrili bir yapıdır. Kazılarla açığa çıkarılan kuzey ve batı stoa bodrum katı üzerinde yükselmektedir. Kuzey stoa plan özellikleri açısından bazilikadır.

Bazilika
Bazilikalar ortada geniş ve yüksek, yanlarda ise dar ve alçak birbirine paralel ince uzun koridorlar şeklinde tasarlanmış bir plana sahip olan yapılardır. Plan özellikleri açısından Hıristiyan kiliselerine öncülük eden Roma Dönemi bazilikaları, kentin hukuk işlerinin görüldüğü bir tür adliye sarayıdır. Öte yandan kentin ticari yaşamına yön veren tüccar ve bankerlerin faaliyetleri için de bazilikalar tercih edilmiştir. Agoranın kuzey kanadında yer alan bazilika, dıştan dışa 165 x 28 m ölçülerinde, dikdörtgen bir plana sahiptir. Ölçüleri itibariyle, Smyrna agora bazilikası, bilinen en büyük Roma Dönemi Bazilikası olma özelliğine sahiptir. Günümüze ulaşan görkemli bodrum katının doğu ve batı uçlarında görülen çapraz tonozlar Roma Dönemi mimarlığının en güzel örnekleri arasındadır.
Bazilikanın kuzey cephesinde, bodrum katına açılan iki anıtsal kapıdan batı yandaki günümüzde tamamıyla açığa çıkarılmıştır. Roma Dönemi sonlarına doğru, devlet agorasının giderek ticari bir anlam kazanmaya başladığını gösteren tonozlu dükkan sıraları, bazilikanın kuzey cephesinde gün ışığına çıkarılmıştır.

Batı Stoa
Üç sıra sütun dizisiyle ayrılmış neflerden (galeri) oluşan batı stoa da bazilika gibi bir bodrum kat üzerinde yükselmekteydi. Günümüzde daha çok, kemerli bodrum katları görülen batı stoanın antik dönemde bodrum katı üzerinde yükselen iki katlı bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Avludan üç sıra basamakla çıkılan zemin kat ve ahşap tabanlı ikinci kat,Antik Çağ’da insanların yağmur ve güneşten korunarak gezinti yaptığı yerlerdi. Olasılıkla Roma Dönemi sonlarında bodrum kat galerilerinin bazı duvarları örülerek yapılan sarnıçlar bunun en güzel örneği olarak günümüze ulaşmıştır. Batı stoanın avluya bakan cephesindeki birinci kat sütunları, 1940’lı yıllarda ayağa kaldırılmıştır. Mimari bazı hataları tespit edilen bu sütunlar ve onların oturduğu zemin İZTO’nun katkılarıyla yeniden restore edilmektedir.

Faustina Kapısı ve Antik Cadde
Izgara planlı olan Smyrna kentinin, doğu-batı yönlü paralel caddelerinden biri agoradan geçiyordu. Olasılıkla agorayı iki eşit parçaya bölen caddenin batı yandan agoraya giriş yaptığı yerde görkemli bir kapı bulunmaktadır. İki gözlü olduğu düşünülen kapının kuzey kemerinin merkezinde Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un eşi Faustina’nın portre kabartması yer alır. Günümüzde kullanımda olan sokağın altında olan ikinci gözde ise olasılıkla Marcus Aurelius’un portresi yer almaktadır. bu iki isim, M.S.178’de depremle yıkılan agorayı yeniden inşa ettirdiği için Smyrnalılar vefa borçlarını bu kapı ile ödemiştir. 1940’lı yıllarda hatalı ölçülerle onarılan kemerli kapı 2004 yılında aslına uygun olarak yeniden restore edilmiştir.

Graffitiler
Roma Dönemi’ne ait duvar resimleri ve yazıları olan graffitiler bazilika bodrum katı duvar ve kemer ayaklarında yer alan sıvalar üzerine yapılmıştır. Demir ve Meşe Kökü karışımı bir mürekkeple çizilmiş olanlar dışında kazıma yöntemiyle yapılmış örnekler de vardır. Graffitiler, özellikle Roma dönemindeki günlük sosyal hayat konusunda çok önemli bilgiler vermektedir. Graffitilerde aşk oyunlarından gladyatör mücadelelerine, cinsellikten yelkenli resimlerine, sevgili adlarından kuşlara, gemilere, bilmecelere değin çok farklı konulara yer verildiği tespit edilmiştir. Roma Dönemi’nde Batı Anadolu’nun yıldızı parlayan üç kent, Pergamon, Ephesos ve Smyrna arasındaki rekabetin, halktan kişiler arasında bile kendini gösterdiğini graffitilerde görülen kent sloganlarında izlemek mümkündür. Smyrna Agorası bazilika bodrum katında açığa çıkarılan graffitiler birçok açıdan özgündür. Öncelikle bu buluntular demir ve meşe kökü içeren bir malzeme ile yapılmış en eski grafitiler olma özelliğine de sahiptir. Öte taraftan, Dünya Antik Çağ araştırmalarında bugüne değin ele geçen yazılı kaynaklar genelde resmi ve dini nitelik taşımaktayken Grekçe yazılmış olan Smyrna Agorası graffitileri halkın günlük yaşamına ilişkin izler yansıtmaktadır. Bazilika graffitileri Hıristiyanlığın ilk zamanlarıyla ilgili önemli ipuçları da saklamaktadır. Graffililerin bir diğer önemli özelliği ise tasvir açısından dünyanın en kapsamlı graffitileri olmaları. Bu özellikleri açısından söz konusu grafitiler dünya arkeoloji literatüründe ünik bir yere sahiptir.

Çalışmalar
2002 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle koordinasyon halinde hazırlanan “Agora ve Çevresi Koruma – Geliştirme ve Yaşatma Projesi” çerçevesinde başlayan çalışmalarda öncelikle agorada 1930’lu ve 1980’li yıllarda yapılan ancak tamamlanamayan kazılar sürdürülmüştür. Yaklaşık 3 yıldır sürdürülen kazı çalışmaları ile bazilika ve batı stoanın büyük bir bölümü ile doğu stoanın kuzey ucu açığa çıkarılmıştır. bu dönemde kazılarla eşzamanlı olarak sürdürülen restorasyon projeleri dahilinde Faustina Kapısı yeni baştan ayağa kaldırılmıştır. Ayrıca batı stoa cephe sütunlarının ayağa kaldırılması, bazilika ve batı stoa bodrum katındaki eksik kemerlerin tamamlanması çalışmaları da devam etmektedir.

Proje çerçevesinde batıda Eşrefpaşa Caddesi’ne (İki Çeşmelik Yokuşu), kuzeyde ise Anafartalar Caddesi’ne kadar olan alanda kapsamlı bir çevre düzenleme çalışması yapılarak hem bu bölgelerde yer alan ve Antik Çağ’da agora ile ilişkili olduğu bilinen yapılar açığa çıkarılacak hem de halka açık bir arkeoloji ve tarih parkı oluşturulacaktır. Bu amaçla, İzmir Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri daire Başkanlığı’nca kuzeyde yeralan harabe duvarların yıkımına başlanarak agoranın kuzey cephesi büyük oranda açılmıştır.

“Agora ve Çevresi Koruma – Geliştirme ve Yaşatma Projesi”, TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izni, İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Ticaret Odası’nın katkılarıyla İzmir Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü’nce yürütülmektedir.

Smyrna (Tepekule - Bayraklı)
Eski İzmir kenti (Smyrna) körfezin kuzeydoğusunda yer alan ve yüzölçümü yaklaşık yüz dönüm olan bir adacık üzerinde kurulmuştu. Son yüzyıllar boyunca Meles Irmağı Sipylos (Yamanlar) Dağı'ndan gelen sellerin getirdikleri mil ile bugünkü Bornova ovası oluştu ve yarım adacık bir tepe haline dönüştü. Şimdi Tepekule adını taşıyan bu höyüğün üzerinde Tekel Müdürlüğü'nün İzmir Şarap ve Bira Fabrikasına ait numune bağı bulunmaktadır. Yapılan en son kazılarda İzmir’deki yerleşim alanlarının M.Ö. 7000 yıllarına dek uzandığı ortaya çıkarılmıştır.

Bayraklı’daki Smyrna kenti tarihinin M.Ö. 3000 yılından çok daha gerilere uzandığı tahmin edilmekle birlikte, yapılan en son kazılarda henüz M.Ö. 3000 yıllarına kadar gidilebilmiştir. Kazılarda elde edilen bilgiler ışığında ilk yerleşik evlerin höyüğün en üst düzeyinde denizden 3 ile 5 metre yukarıdaki kayalar üzerine oturtulduğu belirlenmiştir. Bu ilk yerleşme Eski Tunç Çağı dönemine aittir.

Demir Çağı boyunca İzmir evleri, büyüklü küçüklü tek odalı yapılardan oluşmakta idi. Gün yüzüne çıkarılan en eski ev M.Ö. 925 ile M.Ö. 900'e tarihlenmektedir. İyi korunmuş halde ortaya çıkarılan bu tek odalı evin (2,45 x 4 m.) duvarları kerpiçten, damı ise sazdan yapılmıştı. Eski İzmir'liler kentlerini M.Ö. 850'lerde kerpiçten yapılmış kalın bir surla korumaya başladılar. Bu tarihten itibaren Eski İzmir'in bir kent devlet kimliği kazanmış olduğu söylenebilir. Kenti 'Basileus' adı verilen bir beyin idare ettiği olasıdır. Göçleri gerçekleştirenler ve kent ileri gelenleri soylu tabakayı oluşturuyordu. Kent duvarları içinde yaşayan nüfus tahminen bin kişi civarındaydı. Kent devlete ait halkın büyük bir bölümü civar köylerde yaşıyordu. Bu köylerde, bu çağdaki Eski İzmir'in tarlaları, zeytin ağaçları, bağları, çömlekçi ve taşçı işlikleri yer alıyordu. Geçim tarım ve balıkçılıkla sağlanıyordu. Kentin en önemli kutsal yapısı Athena Tapınağı idi. Bu tapınağın günümüze değin korunan en eski kalıntısı M.Ö. 725-700 yılları arasına tarihlenmektedir. Eski İzmir'in parlak dönemi M.Ö. 650-545 yılları arasına denk düşer. Yaklaşık yüz yıl süren bu süre, bütün İon uygarlığının en güçlü dönemini oluşturur. Bu dönemde İzmir'in tarımla yetinmeyip Akdeniz ticaretine de ortak olduğunu görmekteyiz. Parlak dönemin İzmir'deki önemli belirtilerinden biri M.Ö. 650'den beri yazının yaygınlaşmaya başlamasıdır. Tanrıça Athena'ya sunulan armağanların birçoğunda sunu yazıtları bulunmaktadır. Kazılarda ortaya çıkarılan Athena Tapınağı (M.Ö. 640-580), Doğu Helen dünyasının en eski mimarlık eseridir. En eski ve en güzel sütun başlıkları şu ana kadar İzmir'de bulunmuştur. Eski İzmir'in cadde ve sokakları daha 7. yüzyılın ikinci yarısında ızgara planlı idi, caddeler ve sokaklar kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanıyor, evler genellikle güneye bakıyordu. İlerde M.Ö. 5. yüzyılda Hippodamos tipi adını alacak olan bu kent planı özünde Yakın Doğuda çoktan biliniyordu. Bayraklı şehir planı bu tür kent dokusunun Batı dünyasındaki en erken örneğidir. İon uygarlığının en eski parke döşeli yolu Eski İzmir'de gün ışığına çıkarılmıştır. Helen dünyasının en eski sivil mimarlık eseri Eski İzmir'de 7. Yüzyılın ilk yarısında yapılmış olan güzel taş çeşmedir. Bir zamanlar Yamanlar Dağı üzerinde yükselen Tantalos Mezarı, tholos biçimli anıtsal mezarların güzel bir temsilcisidir. Tantalos mezarı adı ile anılan bu anıtsal eser, Eski İzmir'de M.Ö. 520-580 tarihlerinde yönetimi elinde tutan Basileusun ya da Tiranın mezarı olmalıdır.

İzmir’in zenginliği ve gelişkinliği komşu Lydialıları harekete geçirdi ve İzmirlilerle savaşa girdiler. M.Ö. 610-600 yıllarında Lydia orduları İzmir’i ele geçirip kenti yakıp tahrip ettiler. Ancak İzmirliler kentlerini yeniden kurmayı başardılar. Eski İzmir’in çöküşü, Anadolu’da Pers istilasının sonuçlarındandır. Pers İmparatoru orduları Anadolu’da ilerlerken, Lydia krallığına karşı Ege’nin kıyı kentlerinin kendisini desteklemesini istemişti. Bu isteğe uymayan Ege’nin kıyı kentlerini cezalandırmak amacıyla, Pers İmparatoru Lydia’nın başkenti Sardes’i ele geçirdikten sonra, diğer kıyı kentleriyle birlikte İzmir’e de saldırdı. Pers Ordularının saldırısı sonucu M.Ö. 545 yılında İzmir tahrip edildi. Bu tahribattan sonra Bayraklı’daki yerleşim alanında bir daha kent düzeninde bir yerleşim olmadı.

Efes (Selçuk)
İzmir İli, Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes kentinin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, kadar inmektedir. Son yıllarda yapılan araştırma ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler (tarih öncesi tepe yerleşimleri) ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi'nde Tunç Çağları ve Hittitlere ait yerleşimler saptanmıştır. Hititler Döneminde kentin adı Apasas'tır. M.Ö. 1050 yıllarında Yunanistan'dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman kenti Efes, M.Ö. 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşınmıştır. Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender'in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuştur. Hellenistik ve Roma dönemlerinde en görkemli zamanlarını yaşayan Efes, Asya eyaletinin başkenti ve en büyük liman kenti olarak 200.000 kişilik nüfusa sahipti. Efes, Bizans Dönemi tekrar yer değiştirmiş ve ilk kez kurulduğu Selçuk'taki Ayasuluk Tepesi'ne gelmiştir.

Efes antik kentinin en önemli özeliği
Doğu ile Batı arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman kenti idi. Bu konumu Efes'in çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlamıştır. Efes, antik çağdaki önemini yalnızca buna borçlu değildir. Anadolu'nun eski anatanrıça (Kybele) geleneğine dayalı Artemis kültünün en büyük tapınağı da Efes'te yer alır. Efes'teki Artemis Tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir. Efes Anadolu'nun batı kıyısında, bugünkü Selçuk ilçesinin 3 km uzağında bulunan, daha sonra önemli bir Roma kenti olan antik bir Yunan kentiydi. Klasik Yunan döneminde İyonya'nın oniki şehrinden biriydi. Kuruluşu Cilalı Taş Devri MÖ 6000 yıllarına dayanır. İzmir İli Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes kenti’nin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, Neolitik Dönem olarak adlandırılan Cilalı Taş Devri’ne kadar inmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler (tarih öncesi tepe yerleşimleri) ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi’nde Tunç çağları ve Hittitler’e ait yerleşimler saptanmıştır. Hititler Dönemi’nde kentin adı Apasas’tır. M.Ö. 1050 yıllarında Yunanistan’dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman kenti Efes, M.Ö. 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşınmıştır. Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuştur. Hellenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Asya eyaletinin başkenti ve en büyük liman kenti olarak 200.000 kişilik nüfusa sahipti. Efes, Bizans Çağında tekrar yer değiştirmiş ve ilk kez kurulduğu Selçuk’taki Ayasuluk Tepesi’ne gelmiştir. 1330 yılında Türkler tarafından alınan ve Aydınoğulları’nın merkezi olan Ayasuluk, 16.Yüzyıl’dan itibaren giderek küçülmeye başlamış, 1923 yılında Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra Selçuk adını almış ve bugün 30.000 kişilik nüfusa sahip turistik bir yerdir. Antik dünyanın en önemli merkezlerinden biri olan Efes, İ.Ö. 4.bine dek giden tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat alanlarında her zaman önemli rol oynamıştır. Doğu ile Batı (Asya ve Avrupa) arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman kenti idi. Bu konumu Efes’in çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak gelişmesini ve Roma Devrinde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlamıştır. Ancak, Efes antik çağdaki önemini yalnızca büyük bir ticaret merkezi olarak gelişmesini ve başkent oluşuna borçlu değildir. Anadolu’nun eski anatanrıça (Kybele) geleneğine dayalı Artemis kültünün en büyük tapınağı da Efes’de yer alır. Bu tapınak dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir. Efes tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları geniş bir alana yayılır. Yaklaşık 8 km²lik bir alana yayılan bu kalıntılar içinde kazı-restorasyon ve düzenleme çalışmaları yapılmış, ziyarete açık olan bölümlerdir.

1- Ayasuluk Tepesi (İ.Ö. 3. bine tarihlenen en erken yerleşim ile Bizans Devrine ait, Hıristiyanlık dünyası için büyük önem taşıyan St. Jean Kilisesi)

2- Artemision (İ.Ö. 9-4. yüzyıllara ait önemli bir dini merkez; dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı)

3- Efes (Arkaik-Klasik-Hellenistik-Roma ve Bizans Devri yerleşimi)

4- Selçuk (Selçuklu, Osmanlı Dönemi yerleşimi ve bu yerleşimi barındıran, bugün önemli bir turizm merkezi olan modern kent), Antik Çağda önemli bir uygarlık merkezi olan Efes bugün de yılda ortalama 1,5 milyon kişinin ziyaret ettiği önemli bir turizm merkezidir.

Efes’teki ilk arkeolojik kazılar British Museum adına J.T. Wood tarafından 1869 yılında başlamıştır. Wood’un ünlü Artemis Tapınağını bulmaya yönelik bu çalışmalarına 1904 yılından sonra D.G. Hogarth devam etmiştir. Bugün de çalışmalarını sürdüren Avusturyalıların Efes’teki kazıları ilk olarak 1895 yılında Otto Benndorf tarafından başlatılmıştır. Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün 1. ve 2. Dünya Savaşları sırasında kesintiye uğrayan çalışmaları 1954 yılından sonra aralıksız devam etmiştir. Efes’te Avusturya Arkeoloji Enstitüsü’nün çalışmalarının yanı sıra 1954 yılından itibaren Efes Müzesi de T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı adına kazı, restorasyon ve düzenleme çalışmalarını sürdürmektedir.

Görülmesi Gereken Efes Antik Kenti Yapıları
Magnesia Kapısı
Doğu Gymnasionu ve Devlet Agorası Hamamları
Yukarı Agora (Devlet Agorası) ve Bazilika
Odeon
Prytaneion - Prytaneion (Belediye Sarayı)
Domitianus Tapınağı
Pollio Çeşmesi
Memmius Anıtı
Herakles Kapısı
Kuretler Caddesi
Skolastika Hamamları
Latrina
Traian Çeşmesi
Yamaç Evler
Varius Hamamları
Hadrianus Tapınağı (Hadrian Tapınağı)
Umumi Tuvalet (Latrina)
Aşk Evi
Alytarkhus Stoası
Oktagon
Heroon
Mermer Cadde
Celcus Kütüphanesi
Mazeus
Mithridates Kapısı
Tetragonos Agora (Ticaret Agorası)
Mermer Cadde
Büyük Tiyatro
Liman Caddesi (Arcadiane)(Arkadiane Caddesi)
Tiyatro Gymnasionu
Liman Hamamı (Liman Gymnasiumu ve Hamamları)
Meryem Kilisesi
Çifte Kiliseleri (Konsül Kilisesi)
Saray Yapısı
Stadyum Caddesi (Stadyum ve Gymnasium)
Artemis Tapınağı
Vedius Gymnasiumu
Yedi Uyuyanlar
ST.Jean Kilisesi
İsa Bey Camii
Ayasuluk Kalesi
Pergamon (Bergama)
AKROPOL
Bir tepe yerleşimi olan Pergamon’un şehircilik anlayışı, büyük ölçüde topografik zorunluluktan kaynaklanan bir kent düzeninin form ve planlama bakımından eşsiz bir örneğini oluşturmaktadır.

Pergamon’da doğal bir düzlüğün olmaması yerleşimin en erken evresinden itibaren arazi teraslaması yapılmak suretiyle yer kazanılmasını gerekli kılmıştır. Azalan inşaat alanları yıllar içerisinde artan ihtiyaçlar sebebi ile eski terasların yeni teraslar içerisinde eritilmesine sebep olmuştur. Bu da, şehrin en erken tarihi hakkındaki yeterli ipuçlarının bulunamamış olmasının başlıca sebebidir. Kalede tespit edilen en eski yerleşim yerleri M.Ö. 7-6. yy’a tarihlenmektedir.

Kent, başından beri iki ana kısımdan oluşan bir yapılar bütünü idi. Bunlar dağın en tepesinde yer alan ve kendi surları olan Kale ile güneyde daha yumuşak ve meyilli yamaçta yer alan keza sur duvarı ile çevrili bir aşağı kent idi. Konut alanları gerek büyüklük gerekse yayılma açısından siyasal ve ekonomik koşullara göre birçok değişikliklere uğramıştır.

Pergamon’un kent surları, en geniş dönemine II. Eumenes zamanında ulaşmıştır. II. Eumenes Devrinin en önemli yapıları arasında Galatların mağlup edilmesi anısına inşa edilen Zeus Sunağı, Athena Tapınağının propylonu ve onu çevreleyen stoaları; ikiyüzbin kitap rulosunun muhafaza edildiği ünlü kütüphane, Büyük saray ve kent surları yer alır. Bu gelişme dönemi sırasında daha önce inşa edilmiş olan Athena Tapınağı ile onbin seyirci kapasiteli antik çağın en dik tiyatrosu korunmuş, kent bu çekirdeğin üç bir tarafında yelpaze biçiminde açılan bir plan düzeni içerisinde gelişmiştir.

Yukarı şehir daha çok kral aileleri ile ileri gelenlerin, aydınların, komutanların ikamet ettiği bir merkez idi. Bu nedenle burasının resmi bir karakteri vardır. Kentin orta kesiminde kuzeyden güneye doğru Hera ve Demeter Kutsal alanları, Asklepios Tapınağı, Gymnasionlar ve kent çeşmesi yer almakta idi. Bu yönü ile orta kentte, yönetim ile doğrudan ilgili olmayan yapılarla, halkın rahatlıkla girip çıktığı toplantı yerleri bulunmakta idi.

Aşağı kentte Aşağı Agora , orta ve yukarı şehre çıkan ana yolun iki yanında sınırlanan çok sayıda dükkan, birinin avlusunda halen kazı evi olarak kullanılan, diğeri Attalos evi olarak adlandırılan peristylli evler yer alır.

Yukarı şehirdeki agora, konumu ve işlevi bakımından hem çok yükseklikte idi, hem de sadece devlet işlerine ayrılmış idi. Bu bakımdan, II. Eumenes’in yönetiminin ilk yıllarında inşa edilmiş olan aşağı agora kentin ticaret merkezi konumunda idi. Kenti bir baştan bir başa kat eden geniş ve düzgün rampalı yol, aşağı şehirde Eumenes kapısında başlar, birkaç zikzak ve orta kent yerleşim bölgesinde büyük bir kavis yaparak kent dağının güney yamacından yukarı şehre ulaşır.

M.S. II. yy’da İmparator Traianus ve Hadrianus yönetiminde Pergamon parlak bir dönem yaşamıştır. Kent artık sur duvarlarının dışına taşıp ızgara planlı bir yapılaşma ile ovaya kadar yayılmıştır. Genişlemenin en önemli yapısı Serapis ( Kızıl Avlu)’ tapınağıdır. Roma kentine Roma tiyatrosu, amfitiyatro ve stadion da dahil edilmiştir.

ASKLEPİON
Bergama Asklepion’u Eskiçağ’da Epidaurus ve Kos’taki örneklerine eşdeğer önemde bir sağlık tedavi merkezi idi. Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios Tapınağı M.Ö. 4.yy’ın ilk yarısında kurulmuştu. Kazılarda kutsal yerin M.Ö. 4 yy’dan beri var olduğu ve Hellenistik Dönemde geliştiği saptanmıştır. Ancak Asklepion en parlak devrini M.S. II. yy’da yaşamıştır

Roma Çağında şehirden Asklepion’a bir kutsal yol ile gidiliyordu. Kutsal yol propylon avlusunda son bulur. Propylon avlusunun üç yanı Korint tarzında sütunlu galerilerle çevrilidir. Propylon M.S. II. yy ‘da bir tarihçi olan Konsül Claudius Charax tarafından yaptırılmıştı. Asklepios Kutsal Alanı, galerili avlusu, 3500 kişilik tiyatro yapısı, İmparator Hadrianus’a ait kült salonu, kütüphanesi, yuvarlak planlı Asklepios Tapınağı ile Roma Dönemi’nde oldukça önemli bir sağlık merkeziydi. Güney kesiminde Hellenistik Dönemden kalma üç küçük tapınak ile uyku odaları, kutsal kaynak ve havuzlar bulunmaktadır. Kutsal kaynak yanında burada tedavi gören hastaların soğuk ve sıcak havadan korunmasını sağlamak amacıyla uzun bir yer altı tüneli yapılmıştır.

Bu yer altı tünelinin hemen kuzeyinde yuvarlak planlı Asklepios Tapına’ğı yer alır. Bu tapınak Roma’daki Pantheon örnek alınarak M.S. 150 yıllarında Konsül L.C Rufinus tarafından yaptırılmıştır. Sütunlu bir girişi bulunmaktadır. Tapınğın içinde dönüşümlü olarak 7 tane niş sıralanmaktadır. Girişin karşısındaki nişte tanrı Asklepios’un Kült Heykeli bulunmaktaydı.

M.S. II. yüzyıl ortalarında burada 13 yıl kalmış olan hatip Aelius Aristides’ten tedavi şekillerini ve yöntemlerini öğrenmekteyiz. Burada genellikle telkin ve fizyoterapinin bugün halen kullanılmakta olan çeşitli şekilleri uygulanmakta idi. Kutsal sudan içilmesi, su ve çamur banyoları, açlık-susuzluk kürleri, şifalı otlar, kremlerle yağlanma başlıca tedavi yöntemleri idi.

BAZİLİKA (Kızıl Avlu)
Binanın tamamının tuğladan yapılmış olması ve büyük ön avlusu sebebi ile tapınak halk arasında “ Kızıl Avlu” olarak adlandırılmıştır. Avlusu, yüksek duvarlarla dışarıya kapalı idi. İç kısmının sütunlu galerilerle çevrili olduğu kabul edilir. Tapınağa, avlunun batı cephesinde yer alan üç adet anıtsal kapıdan girilmektedir. Bu girişin halen bir kısmı ayaktadır. Mısır Tanrılarına verilen önem sebebi ile tapınak Roma Dönemi aşağı Bergama kentinin tam merkezine inşa edilmiştir. Tapınağın avlusu ile bütünleşmesine engel teşkil eden Selinos çayında bugün halen kullanılmakta olan su tünelleri inşa edilmiştir.

Tapınağın önünde tapınak ile aynı aks üzerinde avluya doğru çıkma yapan bir propylon ve gerisinde devasa bir tapınak kapısı yer almaktadır. Kutsal mekânın sadece ön tarafı pencerelerle aydınlatılmış, kült heykelinin bulunduğu arka kısmın yarı aydınlık olmasını sağlamak amacıyla pencere yapılmamıştır. Yanlardaki yuvarlak yapıların ve avluların bazı bölümlerinin altında uzayıp giden gizli geçitler ve merdivenler yer almaktadır. Muhtemelen bu geçitlerden ilerleyen tapınağın başrahibi içi boş olan kült heykelinin baş kısmına yükselerek oradan halka tanrı adına telkinlerde bulunuyordu. Tapınağın üzerini örten, çok sağlam yapıda ahşaptan bir çatı iskeletinin bulunduğu söylenmektedir.

Kült ve sanat tarihi verilerine dayanarak tapınağın M.S. II. yy’da muhtemelen İmparator Hadrian döneminde inşa edildiği ve Mısır tanrıları hem Serapis hem İsis’e itaf edildiği söylenebilir. Ancak tapınağın iki yanındaki yuvarlak yapıda kült mihraplarının bulunmasına karşılık yan tanrıların kimler olduğu bilinmemektedir. Erken Bizans döneminde kutsal mekânın içine ilaveler yapılan tapınak Anadolu’daki erken yedi kiliseden biri olarak kullanılmaya devam etmiştir.
Kızıl Avlu (Serapeion) (Bergama)
Tapınağın önünde tapınak ile aynı aks üzerinde avluya doğru çıkma yapan bir propylon ve gerisinde devasa bir tapınak kapısı yer almaktadır. Kapı ağır mermer sövelerle çevrili, kapı kanatları çok büyük ve muhtemelen bronz kaplamalı idi. Çok ağır olması her zaman açılıp kapanmasını mümkün kılmakta idi. Bu bakımdan kontrol sağlamak amacıyla kapı önünde demir parmaklıklardan oluşan ikinci bir kapı tertibatı yer almakta idi.

Kutsal mekanın sadece ön tarafı pencerelerle aydınlatılmış, kült heykelinin bulunduğu arka kısmın yarı aydınlık olmasını sağlamak amacıyla pencere yapılmamıştır. Arka kısımda iki yüksek kaide yer almaktadır. Devrinde mermer kaplı olan bu kaidelerin üzerinde muhtemelen 10-12m. yüksekliğinde oturur durumda kolosol bir kült heykeli yer almakta idi. Bu podyum ve kaidenin altında bir sarnıç ve buradan ana binanın, yanlardaki yuvarlak yapıların ve avluların bazı bölümlerinin altında uzayıp giden gizli geçitler ve merdivenler vardı. Muhtemelen bu geçitlerden ilerleyen tapınağın baş rahibi içi boş olan kült heykelinin baş kısmına yükselerek oradan halka tanrı adına telkinlerde bulunuyordu. Tapınağın üzerini örten, çok sağlam yapıda ahşaptan bir çatı iskeleti vardır. Kült ve sanat tarihi verilerine dayanarak tapınağın M.S II. yy’da muhtemelen İmparator Hadrian döneminde inşa edildiği ve Mısır tanrıları hem Serapis hem İsis’e ithaf edildiği söylenebilir. Ancak tapınağın iki yanındaki yuvarlak yapıda kült mihraplarının bulunmasına karşılık yan tanrıların kimler olduğu bilinmektedir.

Erken Bizans döneminde kutsal mekanı içerisine ilaveler yapılan tapınak Anadolu’daki erken yedi kiliseden biri olarak kullanılmaya devam etmiştir. T.Wiegand tarafından kazısı gerçekleştirilmiş olan bu kutsal yapı hakkındaki araştırmalar henüz tamamlanmamıştır.
Erythrai (Ildır) (Çeşme)
Çeşme’nin 20 km kuzey doğusunda yer alan Ildırı köyünün antik dönemdeki adı Erythrai’dir. Erythrai sözcüğünün Yunanca’da “Kırmızı” anlamına gelen Erythros‘tan türediği kent toprağının kırmızı renginden dolayı Erythrai’nin “Kızıl Kent” anlamında kullanıldığı sanılmaktadır. Bir başka varsayıma göre ise kent adını ilk kurucusu Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythro’tan almıştır.

Kentte ele geçen bulgular bu yörede İlk Tunç çağından bu yana yerleşimin olduğunu göstermiştir. İkinci Kolonileşme döneminde kent Atina kralı Kadros soyundan gelen Knopos yönetimindeydi. Başlangıçta krallık ile yönetilen kent sonraları yine kral soyundan olan ancak halkın seçtiği Vasileuslar tarafından yönetildi. İon kentlerinin aralarında kurdukları Panionion dinsel ve siyasal birliğe katıldılar. Kent Payhagorasla birlikte kısa süreli tiranlık dönemi yaşamış, bu dönemde üreterek dışarı sattığı değirmen taşları ile önem kazanmıştır. Erythrai, Lidya ve daha sonrada Persler’in eline geçer. Pers boyunduruğuna karşı diğer İon kentleri gibi ayaklanmaya katılan kente, bütün İon kentleri ile birlikte MÖ 334’te İskender, bağımsızlığını kazandırır. İskender’in ölümünden sonra ortaya çıkan kargaşalar sonucu bir çok el değiştiren Erythrai, Pergamon (Bergama) Krallığının eline geçer. MÖ 133’te ise Roma İmparatorluğu içinde özgür bir kent statüsü kazanır. Bu dönemde şarabı, keçileri, değirmen taşları ve kadın kahinleri Sibyl ile Herophile ile ün kazandı. MÖ 1.yüzyıl’da depremler, savaşlar ve Romalı komutanların yağmaları yüzünden büyük yıkıma uğrayan yöre, Bizans döneminde önemini yitirdi. 1366’da Türk Egemenliğine girdikten sonra da Erythre, Rhtyrai, Lythri gibi değişik adlar alan yöre; 16.yüzyıl’dan sonra İlderen ve Ildırı adlarıyla anılmaya başladı.

Şehirde 1963-1966 yılları arasında Prof. Hakkı Gültekin ve sonraları Prof. Ekrem Akurgal tarafından kazı çalışmaları yapılmıştır. İlk önce MÖ 3.yüzyıl sonralarında yapıldığı sanılan Akropol’ün kuzey yamaçlarındaki antik tiyatro toprak altından çıkarıldı. Akropolün en yüksek düzlüğünde yapılan araştırmalarda da Athena tapınağına ait kalıntılar bulundu. Şehrin etrafının 5 km uzunluğunda surla çevrili olduğu anlaşıldı. Tiyatro kısmen açığa çıkarıldı. Araştırmalarda akropolde MÖ 6. ve 7.yüzyıl’dan kalma çanak, çömlek, taş ve topraktan figürler bulundu.
Klaros (Menderes)
Klaros’un kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber M.Ö.7. ve 6. Yüzyıl başında Kolophon’un baş tanrısı Apollon adına inşa edildiği sanılmaktadır. Dar vadide düz bir alanda bulunan Klaros’daki Apollon tapınağı, bilicilik yeri olmasından dolayı Hellenistik dönemde ve özellikle Roma çağında çok ünlüydü. Tapınağın bir tepe üzerinde inşa edilmeyip düzlükte yer almasının nedeni burada kutsal bir kaynağın ve ormanın bulunmasıdır.
Klaros tarihi boyunca bir kent olmamış sürekli olarak Kolophon’a bağlı olarak gelişmiştir. M.S.2. yüzyılda yapıldığı sanılan kare yapılı bir Propylea’dan Apollo tapınağına giden iki tarafı sütunlar ve heykellerle dolu bir yol bulunur. Propylea’da kahine danışmaya gidenlerin yazdıkları kitabeler bulunmuştur. Cella’nın üstündeki Apollon heykeli 7.5 m. yüksekliktedir. Tapınağın önünde anıtsal bir sunak bulunmaktadır. Apollon tapınağının kuzeyinde İon tarzında yeni bir tapınak ortaya çıkarılmıştır. Bu tapınak Artemis’e ait olabilir. Kazıda çıkan eserler İzmir Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Klaros kutsal alanı, Kolophon, Değirmendere’nin 13 km güneydoğusunda ve Notion (Ahmetbeyli)’nin 2 km kuzeyinde bulunmaktadır. Buradaki ilk sistematik araştırmalar 1886 yılında C. Schuchhardt tarafından başlatılmıştır. Bu çalışmalar sırasında Kolophon kentinin lokalizasyonunu doğru olarak yapan Schuchhardt, daha sonra Kolophon ile deniz arasında kalan vadide iki tümülüs saptamış ve Notion’un yerini belirlemiştir.

Th. Macridy, Ahmetbeyli halkı tarafından Kale diye adlandırılan Notion akropolünde ve yakın çevresinde Kutsal alandan getirilmiş birçok yazıtlı blok buldu. Köyde bu yazıtların bulunuşu, Th. Macridy’ye Kutsal alanın bu yöreden ve Bazilika’dan uzak olmadığını düşündürmüş ve 1907 yılında bu düşünce ile yaptığı araştırmalar sonucunda, bugün propylon’da ayakta duran sütunun çok aşınmış durumdaki üst bölümünü bulmuş ve burasının Apollon Klarios Kutsal Alanı olduğunu anlayarak bir sondaj yapmış ve bu düşüncesinin doğruluğunu kanıtlamıştır.

Klaros’taki ilk bilimsel kazı, Th. Macridy ve Ch. Picard tarafından 1913 yılında yapılmıştır. Ancak I Dünya Savaşı başlayınca kazılar bırakılmıştır. Klaros’taki kazıların ikinci dönemi 1950 yılında Prof. Louis Robert tarafından, Jeanne Robert’in de katılımıyla yeniden başlatılmıştır. 1988 yılında Prof. Juliette de La Geniere başkanlığında yeniden başlayan üçüncü dönem kazıları halen sürmektedir.
Klazomenai (Urla)
12 İon kentinden biri olan Klazomenai antik kentin bir kısmı Urla kemik hastanesinin bulunduğu Karantina adası üzerindedir. Kent karantina adasının karşısındaki Limantepe’den batıdaki Ayyıldız ve Cankurtaran tepeleri eteklerine kadar yayılmaktadır. Yerleşimin klasik devre ait nekropolü (mezarlık) Ayyıldız tepe ile Cankurtaran tepenin oluşturduğu zincirin batısında ve Klazomenai-Hypkremnos-Erythrai antik yolunun geçtiği bölgede yer almaktadır. Klazomenai antik kentinin prehistorik dönemi ile birlikte klasik dönemlerini de yansıtan Liman tepe Urla ilçesinde İskele mahallesinde, İzmir-Çeşmealtı yolu tarafından ikiye bölünmüştür. Limantepe ilk olarak 1950 yılında Ekrem Akurgal tarafından tespit edilerek tanıtılmış, 1979’da Güven Bakır tarafından sondaj kazılarına başlanmıştır. 1980 yılından itibaren de Hayat Erkanal tarafından kazılara devam edilmiştir.

Bugüne kadar yapılan kazı çalışmalarında en üstte Arkaik ve Klasik çağlar, daha sonra Geç Tunç Çağı olarak tanımlanan İ.Ö. 2. binin 2. Yarısına yerleştirilen tabaka yer almaktadır. İ.Ö. 3. bine tarihlenen Erken Tunç Çağı tabakasında, batı Anadolu sahil bölgesinde ilk şehircilik olayını ekonomik ve manevi açıdan Urla’da görmek mümkündür. Limantepe’de M.Ö.4.bine tarihlenen Kalkolitik Çağ izleri tespit edilmiştir. Klasik çağlarla birlikte en az 4000 yıllık bir tarihi yansıtan Limantepe, Ege sahil bölgesinin bilinen en eski ve uzun süreli yerleşimine sahip merkezi konumundadır.

Kazılar sonunda, Erken Tunç çağına tarihlenen Ege dünyasında koridorlu ev olarak tanımlanan, siyasi ve ekonomik otoriteyi temsil eden saray yapısının bir bölümü açığa çıkarılmıştır. Yine aynı döneme ait, koruma yüksekliği 6 metreye ulaşan şehir suru ortaya çıkarılmıştır. Orta Tunç Çağı’na tarihlenen yuvarlak tek mekanlı evler (oval ev) , çok sayıda fırın ve ocak yerleri küçük buluntular ile ele geçmiştir. Kentin önemi M.Ö. 6. Yüzyıla tarihlenen bir zeytinyağı işliğinin burada bulunmasıdır. Anadolu’da yabani zeytin bitkisinin ne zaman ıslah edildiği henüz bilinmiyor. Yapılan kazılar sırasında zeytinin içerdiği su ve ayrıştırma işleminde kullanılan ve sıcak suyun karıştığı zeytinyağını ayrıştırmaya yarayan toprak kaplar; zeytini ezmekte kullanılabilecek el havanları, öğütme taşları bulunmuştur. Bunlar büyük ölçekli yağ üretiminden çok, hane içi yağ gereksinmesini karşılayan taşınabilir basit aletlerdi. Ancak Klazomenai’de ortaya çıkarılanlar ise, büyük üretime yöneliktir.

Kayaya oyulmuş, farklı işlevlere sahip 15 çukur bulunan bir işlik bulunmaktadır. Klazomenai’de kazısı tamamlanan zeytinyağı işliği dünyada bugün de kullanılan teknolojinin 2600 yıl önce ilk defa bu bölgede geliştirildiğini kanıtlıyor. Klazomenai’nin 1. Evresinde üretim kentin ve yakın çevresinin gereksinimini karşılamaya yönelikti. 2. Evrede, ihracat önem kazanmış görünüyor. Kazılarda bulunan Klazomenai’a özgü kuşak bezemeli amphoralar zeytinyağı ve şarap depolanmasında ve taşınmasında kullanmıştı, bu da MÖ 6.yy’da kentin dış ticaretinin gelişmiş olduğunun kanıtıdır. Klazomenai, diğer İon kentleriyle birlikte, Mısır’da Nil deltasında Naukratis adlı bir ticaret merkezinin kuruluşuna, ayrıca Miletos ile birlikte tüm Karadeniz sahillerine yayılan İon kolonilerinin kuruluşlarına katılmıştı.
Unilever Komili firmasının katkılarıyla, Klazomenai işliğinin İlk Çağ Zeytinyağı Teknolojisi Müzesine dönüştürülmesi düşünülmektedir.
Metropolis (Torbalı)
İzmir’in 45 km. doğusunda yer alan Torbalı’nın ilk yerleşim alanı, Torbalı Ovası’nın batısında Yeniköy ile Özbey köyleri arasında bir tepe üzerinde kurulan Metropolis antik kentidir.
Metropolis’ten ilk defa Avrupalı gezginler J.Spon ve G.Wheler 17 yy.’da bahsediyor. Bu gezginler, 1675 yılında yöreye gelmiş ve bugün Torbalı ilçesinin Yeniköy ve Özbey köyleri arasında yer alan harabelerin, Metropolis antik kentine ait olduğunu belirtmişler.
19. yy.’da ise İzmirli araştırmacı A.Fontier, Metropolis’de yazıtlar ve topoğrafya konularında yaptığı araştırma sonunda, Metropolis çevresindeki Çevlik ve Fetrek çaylarının antik isimlerini “Astraios” ve “Phyrites” olarak saptamış ve kent kalıntılarını kısaca tarif etmiştir.
Metropolis tarihi ve yazıtları hakkında ilk ayrıntılı bilimsel çalışma ise Avusturyalı bilim adamı J.Keil tarafından I. Dünya Savaşı’ndan önce gerçekleştirilmiş. 1972-1975 yılları arasında Prof.Dr. Recep Meriç, Metropolis’de sonuçları daha sonra Almanya’da yayınlanan sistematik bir yüzey araştırması yapmış, 1989 yılına gelindiğinde ise Torbalı Belediyesi’nin öncülüğünde bilimsel kazılara başlanmıştır. Bu kazılar Philip Morris Marlbora, Torbalı Belediyesi ve Metropolis Sevenler Derneği ( Medoder ) tarafından desteklenmektedir. Halen kazılara Prof. Dr. Recep Meriç tarafından devam etmektedir.

Metropolis MÖ 3. yy.’da Selluokos Krallığı zamanında Lyzimachos’un adamları tarafından kurulmuştur. Metropolis Ana Tanrıça kenti demektir. Şehre adını veren ana tanrıçaya ait ( yerel adıyla Metagallezya ) heykel Uyuzdere mevkisinde yapılan kazılarda bulunmuştur. Metropolis Helenistik dönemde ( M.Ö. 1-2.yy ) gelişmiş, şehir görkemli sur duvarlarıyla çevrilmiş, savaş tanrısı Ares adına bir tapınak yapılmış, stoa ve tiyatro gibi anıtsal kamu yapıları inşa edilmiştir. Helenistik dönemin sanat açısından önemli bir merkezi olduğu bilinen Metropolis son derece kaliteli ve özgün heykeltıraşlık eserleri yaratmıştır.
Roma İmparatorluk döneminde kent yamaçlardan aşağıya doğru gelişmiştir. Günümüze ulaşan kalıntılardan Atrium, Roma Evi, Zeus ve On İki Tanrı tapınakları bu dönemdendir. Bizans döneminde kent piskoposluk merkezi olan kent savaşlar yüzünden küçülmeye başlamış, surlar daralmış ve şehir kale, stoa, akropolle sınırlanmıştır.

Tiyatro
Doğal bir yamaç üzerine kurulu olan tiyatro kentin sosyal, kültürel ve sanatsal faaliyetlerine ev sahipliği yapar. Tamamı mermerden yapılmış olan tiyatro orkestra, sahne binası, oturma yerleri ve ön kısımda bulunun soylu koltuklarından oluşur. Dışarıdan gelen önemli konuklar, din adamları ve imparatorlar için yapılan bu koltuklar Helenistik dönemin mermer işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Bu koltukların arkasında Zeus’un yıldırım demeti ve kalkanlı Ares kabartması vardır. İlk olarak geç Helenistik dönemde inşa edilen ve Roma Dönemi'nde sahne binası genişletilen tiyatro 8-10 bin kişiliktir. Oturma yeri olan cavea bir koridorla iki diazomaya ayrılır. Merdiven kenarları her biri değişik desene sahip aslan ayaklarıyla süslenmiştir. MS 4. yy.’da tiyatro işlevini yitirmiştir.
Teos (Seferihisar)
Teos harabeleri Seferihisar ilçesine 5 km. uzaklıkta bulunan Sığacık Köyünün 1 km. güneyindedir. Bazı tarihçilere göre MÖ 1050-1000 yıllarında kurulmuştur. Kurucusu Dionysos’un oğlu Athamas olarak bilinir Teos, 12 İon kentinden biri olup, yolun hemen kenarındaki Dionysos Tapınağı MÖ 2. yy başlarında Prieneli Hermogenes tarafından inşa edilmiştir. Anadolu’daki Dionysos adına yapılan tapınakların en büyüğüdür. Roma İmparatorluğu döneminde sıkça onarılmış ama yine de depremlerden çok zarar görmüştür.

Kuzeybatıda, 500 m. ilerde Hellenistik surlar, Tiyatro, Akropolis ve Gymnasium yer almaktadır. Bulunan yazıtlardan 3 sınıflı Gymnasium'da ikisi spor, biri müzik olmak üzere üç öğretmenin bulunduğu anlaşılmıştır. İonialı Aktörler Birliği ilk kez MÖ 3. yüzyılın sonuna doğru Teos’ta kurulmuş ve oyuncular Teos’u merkez olarak kullanarak çeşitli yerlerde temsiller vermişlerdir. Teos’ta Hellenistik ve Roma çağı eserleri bulunmaktadır. Bunların en önemlileri arasında Dionysos Tapınağı, Agora, Tiyatro, Odeon, Surlar ve Liman kalıntılarıdır.
Ana geçim kaynağı deniz ticareti olan Teos’un biri büyük diğeri küçük olmak üzere iki limanı vardı.
Ulucak Höyüğü (Kemalpaşa)
Batı Anadolu’nun gerek mimari, gerekse küçük buluntuları açısından kültür tarihine ışık tutan ve en eski yerleşimlerinden birine sahip olan höyük, Bornova-Ankara kara yolunun 15 km.’sinde Kemalpaşa ilçesinin Ulucak Beldesi'ndedir. Kazılara 1995 yılında başlanmış ve bugüne kadar yapılan kazılar sonucunda üç kültür katı tespit edilmiştir. Bunlar; en üstte Geç Roma, Erken Bizans yerleşmeleri altında Erken Tunç Çağı tabakaları ve en altta ise Geç Neolitik yerleşimine rastlanmıştır.
Höyüğün en eski tabakası olan Geç Neolitik’te fırın ve ocakları ile birlikte çoğunluğu günlük işlerde kullanılmak amacıyla yapılmış mekanlar ile ayrıca özel işleve sahip bölümleri de höyük üzerinde gözlenebilir.
Kazılarda pek çok seramik kap ile birlikte çakmak taşından aletler, taştan silahlar, Ana tanrıça figürinleri ve antropomorfik kaplar açığa çıkarılmış olup, bunların bir bölümü İzmir Arkeoloji Müzesi’nde teşhir edilmektedir.
Lebedos (Menderes)
Gümüldür-Ürkmez arasında bugün Kısık adı ile bilinen yarımada üzerinde kurulan kent, 12 İon kentinden biri olup M.Ö.7. yüzyılda kurulmuştur. Efes’ten zorla getirilen kişilerin yerleştirildiği bu antik kent, hiçbir zaman etkin bir yaşama ulaşamamıştır. Ancak tarihte kenti adına para basan “Polis”lerdendir. Antik kentten pek bir şey kalmamıştır. Limandaki Hellenistik duvarlar Gymnasium ve arkasındaki tepenin yamaç ve üzerinde günümüze kadar varlığını koruyabilmiş tapınak terası ve konut kalıntılarına ait izler görülebilir.
Kolophon (Değirmendere - Menderes)
Kolophon İonia'nın en eski ve en önemli kentlerinden biri idi. Kent, MÖ 7. yüzyılın sonunda ya da 6. yüzyılın başında yaşadığı bilinen İzmirli ya da bu kentin bir yerlisi olan, ozan Mimnermos'un bir şiirinde "Asya'nın büyüleyici kıyısı" üzerinde bulunan "sevimli Kolophon" olarak geçmektedir. Mimnermos aynı zamanda kentin Neleus'un öncülüğündeki Pyloslu göçmenler tarafından kurulduğunu belirtmektedir. İzmir, özünde bir Aeol kenti idi; sonradan belki de MÖ 8. yüzyılın ilk yarısında Kolophon'dan İonialıların gelişi ile, bir İon yerleşmesi olmuştur. Kolophonlular, topraklarının verimliliği ve denizcilikteki ustalıkları nedeniyle çok varlıklıydılar. Kentlilerin zenginliği, rahat yaşam biçimini aşırı lükse dönüştürdü. Zaman zaman lüks giysili ve misk kokusu sürünmüş olan binden fazla erkek agorada gezinirdi. Antik yazarların düşüncesine göre lüks yaşam, Kolophon'un gücünü yitirmesine neden olmuştur. Buna karşın, Kolophonlular, eskiden MÖ 8. ve 7. yüzyıllarda savaşçı olarak ve özellikle binici olarak ünlü idiler.

Kolophon, sırası ile Lydia'nın ve Perslerin egemenliği altına girmiştir. Önce Gyges 7. yüzyılın ilk yarısında Kolophon'u ele geçirmiştir. Daha sonra kent, 6. yüzyılın ikinci yarısında Pers yönetimi altına girdiği zaman önemini kaybetmiştir. Onun yerine Notion'daki kıyı yerleşmesi, yani "güneydeki kent" gelişmeye başlamıştır. Kolophon'da Persler hüküm sürerken, Notion'da bir süre için Atina tarafından yönetilmiştir. Thukydides Notion'un Kolophonlulara ait olduğunu belirtmektedir: Büyük İskender Anadolu'yu Pers egemenliğinden kurtardığı zaman iki kent bağımsızlıklarını yeniden kazandılar. Buna rağmen Lysimachos, Kolophonluları yeni kurulmuş bir kent olan Efes'te yaşamaya zorlamış, bunun üzerine de o zaman bazı Kolophonlular Notion'a taşınmışlardır. Böylece Kolophon çok zayıf bir duruma düşmüştür. Kolophon, Lysimachos'un ölümünden sonra 281 yılında yeniden inşa edilmiş ve Seleukoslar ile Attalosların yönetimi altında varlığını sürdürmüştür. Bu dönem sırasında Kolophon, "Arkaik Kolophon" yani "Eski Kolophon" olarak biliniyordu. Bu ününü de yitirdikten sonra Kolophon, yaklaşık 15 km. uzaklıkta, güneydeki Notion'a çekildi. Notion bundan sonra "Yeni Kolophon" ya da "Kıyıdaki Kolophon" olarak bilinmeye başladı. Her iki yerleşmenin gelişmesi, yeni Efes kenti tarafından büyük ölçüde engelleniyordu. Bu arada, 7. ve 6. yüzyıllarda parlak bir geçmişi olduğu bilinen Kolophon, önemini yalnızca Klaros'taki ünlü tapınak ile sürdürüyordu. Roma Çağı'nda kent bağımsızdı ve asıl merkezi Notion'un akropolü içinde bulunuyordu.
Larissa (Menemen )
Menemen’in hemen kuzeyindedir. MÖ III. bin yılda kurulmuştur. Cilalı Taş, Hellenistik,Lydia ve Pers yönetiminde yaşamıştır. Peleponez savaşlarında, (MÖ 405) yıkılınca yeniden kurulmuş ise de (MÖ 279) Galatlar tarafından yıkılmıştır. Kalıntılar arasında tapınak ve Akropolis'in sur parçaları bulunmaktadır. Buradan çıkarılmış olan Arkaik döneme ait mimari parçalar İzmir Arkeoloji Müzesi'nde diğer eserler ise Stockholm ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde bulunmaktadır.
Yüzey araştırmaları 1902 yılında İsveçli Arkeologlar tarafından başlatılmış ve 1932-1934 yıllarına kadar da bir Alman - İsveç ortak kazısı olarak sürmüştür. Larissa kazıları, Batı Anadolu’da yapılan araştırmalar arasında en yararlı olanlardan biridir. Larissa’daki buluntular 6,5. ve 4. yüzyıllardaki Aeol mimarlığının bu güne kadar bilinen en güzel örnekleri arasında yer alırlar.

Notion (Menderes)
İzmir’e 50 km, Kolophon’a ise 15 km uzaklıktaki bir liman kenti olan Notion, bugünkü Ahmetbeyli köyünün sınırları içindedir. Günümüz köylüleri tarafından “ Kale “ olarak adlandırılan Akropol, iki tepe üzerine oturuyor ve kentin baş tanrıçası Athena Polias’a adanmış olan tapınak, Akropol'ün batı tepesi üzerinde denize tümüyle hakim bir konumda bulunuyor. Herodotos’a göre Notion bir Aiol kentiydi ve Aioller bereketli toprağa sahip, ancak havası İonların ki kadar güzel olmayan ülkede yaşıyorlardı. Notion da Kolophon gibi, Attika-Delos deniz birliğinin bir üyesiydi. MÖ IV yy'ın üçüncü çeyreği içinde Anadolu’ya Büyük İskender ile gelen özgürlük ve barış dönemi, MÖ 323 yılında, onun ölümü ile son bulur. Bu tarihten itibaren Anadolu’daki Helen kentleri için çok karmaşık ve kanlı bir süreç başlar. MÖ III. yüzyılda Kolophon ile Notion, bir ortak vatandaşlık anlaşması yaparak politik bir birlik oluşturdular. Bu döneme tarihlenen yazıtlarda sıklıkla Notion’da yaşayan Kolophonlu bireylerin adları geçmektedir.
Notion MÖ 218 yılında Pergamon kralı Attalos I‘e bağlanır. MÖ 196 yılında Suriye kralı Antiochos III’ün yönetimine girerse de MÖ 191 yıllarında tekrar Pergamon kralı Eumenes II’nin eline geçer. Apemeia barışı ( MÖ 188 ) ile de Magnesia savaşında Roma ve müttefiklerinin yanında yer aldığı için Notion’a özerk statü verilir.
MÖ 133 yılında başlayan ayaklanma sırasında Aristonikos donanması ile Notion’a gelir, Akropolü ele geçirir ve kenti Romalıların Asya Eyaleti'ne dahil eder.
Tarihi boyunca Notion bağımsız bir kent olduğu halde Kolophon’un bir parçası gibi görünmüştür. Örneğin Notion’a “ Deniz üzerindeki Kolophon “ ; “ Yeni Kolophon “ ya da “ Güneydeki Kolophon “ gibi adlar verilirken Kolophon kentinin adını ise eski ya da Kuzeydeki sözcükleri eklenerek iki kentin birbiriyle karıştırılması önlenmek istenmiştir.
Kolophon’un tahribinden sonra sosyo-ekonomik yönden giderek çok güçlü bir konuma gelmesine karşın, Notion hiçbir zaman sikke basmamıştır. Kentin, Attika - Delos Birliğine ödediği verginin azlığına ve sikke basmamış olmasına bakıldığında, Notion’un, en azından Lysimakhos dönemine değin, Kolophon’a kıyasla sosyo-ekonomik açıdan daha güçsüz bir konumda olduğu görülür. Kentin akropolünü çevreleyen 4 km uzunluğundaki kale kulelerle desteklenen sur Hellenistik dönemde inşa edilmiş, Roma döneminde de onarılmıştır. Kentin bugün için saptanmış olan ve ikisi de antik limana açılan kapılarından biri kuzeyde, diğeri ise batıda yer almakta, ayrıca surun güneydoğu köşesinde bir de merdivenli giriş bulunmaktadır.
Roma döneminde kentin, akropolün kuzeyinde yer alan tepenin eteklerine doğru yayıldığı anlaşılmaktadır. Kentin Hadrianus döneminde büyük imar çalışmaları içinde olduğu ve Athena Pollias tapınağının bu dönemde inşa edildiği bilinmektedir. Hellenistik tiyatronun da, yine bu dönemde Roma tiyatrosuna dönüştürüldüğü sanılmaktadır.
Notion Bizans döneminde bir piskoposluk merkezi olmuş ve bu konumunu uzun süre korumuştur.

Antalya transfer , şehirler arası transfer , şehirler arası transfer Antalya , özel araç transferi , özel araç transferi Antalya , özel araçla şehirler arası ulaşım Antalya , şehirler arası ulaşım , şehirler arası ulaşım antalya , özel araçla şehirler arası transfer Antalya , vip araçla şehirler arası ulaşım , vip araçla şehirler arası ulaşım Antalya , vip araçla şehirler arası transfer , vip araçla şehirler arası transfer Antalya , şehirler arası özel ulaşım , şehirler arası özel ulaşım Antalya , Antalya ulaşım , Antalya ulaşım hizmetleri ile sizlerin yanınızdayız.