Kırkgöz Han

Kırkgöz Han, Antalya'nın merkez ilçelerinden Döşemealtı ilçesinin, Pınarbaşı mevkiindedir. Han, ismini Döşemealtı ilçesinin eski adı olan Kırkgöz'den alır. "Kırkgöz" adı, bu bölgede çok sayıda su kaynağının yer almasından ortaya çıkmıştır.

Selçuklu İmparatorluğu döneminde II.Gıyaseddin Keyhüsrev Bin Keykubat tarafından yaptırılan ve 800 yıl önce İpek Yolu'nun Antalya limanı öncesi son duraklarından olan Kırkgöz Han, dört yıl süren restorasyon sürecinin ardından Kırkgöz Han A.Ş. tarafından turizme ve ticaret hayatına tekrar kazandırıldı. Antalya Burdur Yolu üzerinde şehir merkezinden sadece 28 km uzaklıkta olan Kırkgöz Han, Selçuklular zamanında ana kervan rotalarından birinin üzerinde bulunan kervansaraylar zinciri içerisinde yer alıyor. Kırkgöz Han, II.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında 1236-1247 yılları arasında yapılmış, Anadolu'da sultanların emriyle inşa edilen altı kervansaraydan biridir. Çoğu kervansarayın taşıdığı genel karakteristiklerin yanı sıra çatı örtüsü, burçlar ve avludaki kuyusuyla kendine özgü mimari özelliklere sahiptir. Kırkgöz Han kitabelerinde "ribat" olarak geçmektedir. Ribat, ilk İslam devletlerinde, hudutlarda askeri amaçlı yapılmış güvenli ve müstahkem yapılardır. Sınırlarda savaş açısından önemli olan yerlerde kurulan bu yapıların içlerinde yatacak ve yiyecek yerler, silah depoları, ambarlar, mescid, hamamlar ve ahırlar bulunurdu. Böylece düşmana karşı savaşmak için gelen askerlerin her türlü ihtiyacı karşılanırdı. Han, yerleşme merkezlerinde veya kervan yolları üzerinde yolcu, tüccar ve misafirlerin konaklamaları için inşa edilen yapılardır.

Kırkgöz Han 1.250 m2'lik açık ve 1.500 m2'lik kapalı olmak üzere, toplam 2.750 m2'lik alanıyla mekanın dokusuna uygun etkinliklere ve özel toplantılara ev sahipliği yapmak üzere turizm ve etkinlik sektörünü bekliyor.Turistlerin giderek artan, mevcut binalarda eski ile yeniyi iç içe yaşama; sadece ziyaretle yetinmeyip, dönemi ve mekanı hissetme isteklerinden yola çıkarak tekrar Kırkgöz Han AŞ. tarafından tekrar restore edilen kervansaray, Türkiye'deki diğer kervansaraylardan farklı olarak işlevselliğini yitirmeden yaşayan bir mekan olmak üzere tasarlandı.