Side tarihçesi ;

Side`nin M.Ö.VII yüzyıldan önce Batı Anadolu'da yaşayan Kymeliler (Bugünkü Aliağa) tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Anadolu tarihleri içerisinde Side, diğer Pamphylia kentleriyle aynı aşamaları geçirmiştir. Yunanlılar M.Ö. VII yüzyıl göçler sırasında Side`ye gelmişlerdir. Eldeki yazıtlara göre M.Ö. III yüzyıla kadar kente özgü bir dil konuşmuşlardır hatta Kymeliler kendi dillerini unutarak bu dili kulanmaya başlamışlardır . Hala tam olarak çözülemeyen bu dil Hint-Avrupa dil ailesi `dendir.

Side Antik Kenti, İ.Ö. 6. yy'da Lydia, 5.yy.'da Pers, 4. yy'da İskender, ardından da Hellenistik krallıkların egemenliklerine girdiği gözlenir . Pers yönetiminde gelişen kent. M.Ö. 334` de Büyük İskender `e teslim olunmuştur. İskender`in ölümünden sonra Antigonos`un (323-304), Ptolemaioslar`ın (301-215) ve M.Ö. 215`ten sonra Suriye Krallığı`nın denetimi altına girmiştir. M.Ö. II yüzyılda Ptolemaioslar`ın güçlü savaş ve ticaret filoları sayesinde en parlak dönemini yaşayan kent, bu sürede imar edilip bir bilim ve kültür merkezi haline getirilmiştir. M.Ö. 188`de Apameia Barışı ile Bergama Krallığı `na bırakılan Side, Doğu Pamfilya bölgesiyle birlikte bağımsızlığını korumuş, büyük ticaret donanmasıyla refaha ve zenginliğe kavuşmuştur. M.Ö. 78`den sonra Roma Egemenliğinde bulunan kent, M.S. II. ve III. yüzyıllarda bölgenin ticaret merkezi oldu. Özellikle köle ticaretinin sağladığı zengin ve parlak bir dönem yaşandı Akdeniz'in en işlek limanlarından biri olan Side, bu yoğun işlerliğinden dolayı sık sık dolup kirlenmekteydi ki temizlenmesi şehirlilerce yürütülen zor işlerden biri kabul ediliyordu. Zamanla bu güçlük yörede bütün güç işler için kullanılan "Senin işin Side Limanı'na dönmüş" özdeyişinin doğmasına neden olmuştur. II. yüzıl boyunca bir bilim ve kültür merkeziydi. Suriye krallarından VII. Antiokhos, tahta geçmeden önce burada eğitim gördü. Kral olduğu zaman (M.Ö. 138) ``Sidetes`` adını aldı. Bu devre kadar başta Athena ve Apollon olmak üzere Afrodit , Ares , Asklepios , Hegeia , Kharitler , Demeter , Dionisos , Hermes gibi birçok tanrıya inanıp tapan Side`liler 4.yüzyılda hıristiyanlaşmaya başlamışlardır.

Side, V. yüzyılda Pamfilya Metropolisi (Piskoposluk Merkezi) olunca, iki yüzıl boyunca en parlak devrini yaşamıştır. Bu gelişim VII. ile IX. yüzyıllar arasında Arap akınları ile son bulmuştur. Bizans tarihçileri 10. yy'da Side Antik Kenti'nin korsan yatağı olduğunu, Arap coğrafyacı İdrisi (1150) ise yangınlar sonucu terk edilen bu önemli liman kentinde yaşayanların Antalya'ya göçmesinden dolayı buranın "Yanık Antalya" olarak anıldığını söyler.

Kazılar sırasında büyük bir yangın ve çok sayıda deprem izlerine rastlanmıştır. Arap istilası, doğal afetler kentin terk edilmesine yol açmıştır. XII. yüzyılda Arap coğrafyacısı İdrisi burayı ölü bir kent olarak göstermekte ve ``Yanmış Antalya``olarak tanımlamaktadır. İdrisi`ye göre 1150 `ye doğru kent halkı Side`den göç etmiş, XII. yüzyılda Side tümüyle boşaltılmıştır. 13. yüzyılda Selçuklular `ın, 14. yüzyılda ise Hamitoğulları ve Tekelioğulları`nın egemenliği altına giren Side`de bu devirlerde yerleşim olmamıştır. 15. yüzyılda kesin olarak Türk topraklarına katılmıştır. Ancak ne Osmanlılar ne de Selçuklular Side`de oturmadıklarından, yarımada üzerinde Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserlere rastlanmaz. 1895 yılında, yarımadanın uç kısmına bir köy kurularak Girit Adası`ndan gelen göçmenler buraya yerleştirilmişlerdir. Bugünkü köyün çekirdeğini oluşturan küçük köy zamanla tüm yarımadayı kaplamıştır. Antik yapılarıyla kendine özgü mimarisiyle, köy evlerinin bir arada bulunması sonradan "Selimiye" adını alan Side`nin turizme açılmasında büyük rol oynamıştır.
Agoranın karşısındaki onarılmış hamam kompleksi günümüzde Side Müzesi olarak kullanılmakta, kazılarda ele geçmiş tüm buluntular değişik mekanlarda sergilenmektedir. Side Tiyatrosu tipik Roma devri özellikleri gösterir. Yaklaşık 15.000 kişilik kapasiteye sahip olup onarım çalışmaları devam etmektedir. Anıtsal girişin önünde küçük boyutta tiyatronun tanrısı Diansos'un tapınağı yer alır.